10 Aralık 2023 Pazar

Bu yazıyı 50 yaş altı "gençler" okumasın!..

 


"Neden" diye sorarsanız, söyleyeyim: Sıkılırsınız...
Çünkü bu yazıya konu olan "abileri, amcaları ve ablaları" sizler pek tanımazsınız...
Onlar bizim, yani yarım asırı devirmiş neslin "kahramanları"...
Haa, "bilmezsiniz" demiyorum...
Duymuşsunuzdur mutlaka babalarınızdan; hatta dedelerinizden...
Sadece yaşınız itibariyle pek bir şey ifade etmez bu isimler size...
Ama biz onları "siyah-beyaz" televizyondan daha önce tanıdık...
Yani çok ama çok eski dostlar hepsi de...
Radyonun içinde "küçük adamlar" var sandığımız yılların kahramanları...
Koca mahallede sadece bir çocuğun bisikleti olduğu dönemlerin yıldızları...
25 kuruşa leblebi tozu ile gazoz aldığımız günlerin yadigarları...
Kısacası; o yılların çocukları olan bizlerin vazgeçilmezleriydi, yol arkadaşlarıydı bu "çizgi" adamlar...
Onlarla yatar, onlarla kalkar, hatta tuvalete bile onlarla girerdik...
Zaman zaman birbirimizle "değiş-tokuş" yapardık bu kahramanları...
Her yeni macerayı gazete bayiinin önünde, kasabın kapısında ciğer bekleyen kediler gibi beklerdik...
Kim mi O'nlar?...
Hadi okuyun bakalım 50'lik çocuklar, kaçını hatırlayacaksınız...
Amaaa!..
Google'u tarayıp hafıza tazelemek yok!..
Valla salarım "Kırmızı urbalıları" üzerinize...
* Tommiks ve kankaları Doktor Salloso ile Konyakçı...
Ayrıca, Kulver Kalesi'nin Hulusi Kentmen tadındaki komutanı Albay Brown ve Tom'un platonik aşkı Suzi...
Kahramanımızın atı Napolyon ile genç yüzbaşının can düşmanı "Binbir surat"ı da unutmayalım...
* Teksas: Nam-ı diğer Çelik Bilek ile ekürüleri Profesör Okillus ve bacaksız Rodi...
Tabii bir de Avukat Connely var...
* Zagor ve başının tatlı belası Meksikalı Çiko...
* Tom Braks ve köfte delisi Tonton ile beceriksiz Baron...
* Kaptan Swing ile "Bin kunduz" Gamlı Baykuş ve Mister Blöf...
Ayrıca Kaptan'ın manitası Bety...
Ontorio Kalesi'nin maskotu "Pire torbası" Puik'i de pas geçmeyelim...
* En suratsız Ranger: Teks Willer ve ekibi...
* Kellerin kralı: Boynuzlu Kinova...
* Saçının yarısı siyah, yarısı beyaz olan hasta Beşiktaşlı, karizmatik pilot Mister No...
* "Kızılmaske" de olarak tanınan, yumruğu kodumu iz bırakan Fantom...
* Tarzan'ın Avustralya versiyonu: Zembla...
* Haddini bil, Pekos Bill...
* Gökler hakimi Gordon...
* Sevgili meslektaşım yaman gazeteci Tenten...
Tenten deyince, Kaptan Haddok ile Turnusol biraderleri ve sevimli köpek Boncuk'u da anmadan geçmemek lâzım...
* Kovboyların en cool'u Red Kit'in de ayrı bir yeri vardı tabii ki hayatımızda...
Ama onu "kahraman" yapan dörtlünün de hakkını vermek lâzım...
Evet, Dalton biraderlerden bahsediyorum...
En avanakları Averel'den, en kurnazları Joe'dan ve ortalarda kaynayan William ile Jack'den...
Ayrıca atların en zekisi Düldül ile köpeklerin en aptalı Rin Tin Tin'e de o güzel günleri bizlere yaşattığı için sevgilerimizi sunuyoruz...
Ve son olarak da bizden bir kaç unutulmaz kahraman...
* Etek boyuyla gönüllerde taht kuran Tarkan ve tabii "Atıl kurt"u...
* Rahmetli Ecevit'in bile lakabını aldığı Karaoğlan...
*Yüzbaşı Volkan (Ama Fetö'cü pilotlardan değil, tam bir Atatürk'çü...)
Ee hadi ama...
Hadi çıkın gelin eski dostlar...
Bu kadar çakma kahramanın olduğu bu günlerde size çok ihtiyacımız var....
ADNAN SÖKMEN

Namik Kemal

 

Ey gaflet uykusundakiler!
Ey sefalete alışmışlar!
Ey esarete bağlanmaya tapanlar!
Ey alçalmayı seçen korkaklar!
Ey her alçaklığı işleyenler!
Gözlerinizi mahşerin sabahında mı açacaksınız?
Gerdanınızdaki esaret zincirini cehennemin sahibine teslim etmek için mi saklarsınız?
Bir dakika sonra bekasına emin olamadığınız hayatınız için mi ilelebet alemin nefret dillerinde namınızı bırakacak kadar korkarsınız?
Çektiğiniz hakaret yüküne kıyamet terazisinde ağırlığınızı göstermek için mi tahammül edersiniz?
Heyhat!…
Ey esarete bağlanmaya tapanlar!
Herkes ayrı iradeyle vücut bulmuş; siz daima özünüzden iradenin sökülüp alınmasını merat ediyorsunuz,
Tapınışınız adet ve menfaat namıyla boynunuza takılan esaret zincirinedir.
Yüzünüzü okşayan temiz elleri ısırmak,
Başınıza pençe vuran kirli ayakları yalamak kendinizce sağlam melekelerden olmuş!
...
Zalimin yardımcısı olan kişi alçaktır..
İnsafsız bir avcıya hizmet etmekten ancak köpekler zevk alır..!
Vatan Şairi Namık KEMAL

Mesela

 

Mesela diyorum..
Bu gece bir delilik yapsam..
Bıraksam mutfakta ta biriken bulaşıkları.
Çeksem arkamdan kapıyı.
KADIN başıma gitsem bir meyhaneyi dağıtsam
Fonda bir masa, arkada Sezen şarkıları çalsa.
Sokaktaki bütün erkekleri kovsam.
Bu gecelik evlerinde otursalar.
Korkmadan dolaşsam bütün şehri.
Bir sandalda sabahlasam..
Alabildiğince KADIN.
Alabildiğince ÖZGÜR olsam..
Küfür etsem ağız dolusu,
Utanmasam.
Şehre isyanımı haykırsam.
Kim bilir kaç kere satılmıştır bu dünyanın anası.
Mesela diyorum..
Bu gece ben de babasını satsam. ..
Mesela.
Alıntı

29 Ekim 2023 Pazar

Hiç sarılmadık

 

Hiç sarılmadık birbirimize.
Kokun hiç üzerime sinmedi.
Hiç gelmedik göz göze.
Ya da hiç beklemedin beni bu şehrin her hangi bir yerinde.
Kahve içmedik mesela.
Ya da çay demlemedim sana.
Bir rakı masasında kadehlerimizi tokuşturmadık örneğin.
Göğsüne yatırmadın beni.
Ya da üşüyen ellerimi hiç ısıtmadın.
Parmakların parmaklarımın arasında gezmedik hiç seninle.
Ağlarken gözümden süzülen yaşları hiç silmedin örneğin.
Herhangi bir tartışma esnasında lafımı bölüp 'seni seviyorum' demedin.
Ya da evimin önüne gelip 'çık dışarıya seni görmek istiyorum' demedin.
Ama özledik.
Çok özledik.
Ve unutma en güzel biz sevdik.!

Kendi kendine konuşan

 

Kendi kendine konuşana deli diyen, çok gülünce başımıza kötü bir şeyin geleceğine inanan bir toplumun insanları olarak bunu yapmak çok da kolay değil belki ama ısrarla denemeli. “Gülmek için mutlu olmayı beklemeyiniz. Belki gülmeden ölürsünüz...” diyor Victor Hugo.
Sahi işi bu kadar şansa bırakmalı mı insan?

Uzun zamandır

 

“Uzun zamandır bir Amerika şehrinde yaşıyorum. (…) Burası 70 bin nüfuslu küçük bir şehir. (…) Her tarafı yemyeşil, en işlek caddeler, en yoksul mahalleler bile. Evlerin çoğu iki katlı ve bahçeli. Şehrin dört yanı ormanla çevrili. (…) Nedir bu yeşilin sırrı diye hep düşünürdüm. Sonra bir olayla karşılaştım, yeşili kimin ve hangi usüllerle koruduğunu öğrendim. Sizinle paylaşmak istiyorum.
Yıllar önce bir ev yaptırmak istedim. İnşaattan hiç anlamam, ama anlayan bir akrabam var. Aklımı çeldi, şehrin değerli bir yerinde güzel bir arsa var, alalım dedi. (…) Arsa dört tane bahçeli ev yapacak kadar geniş. Ancak şehir planında buraya bir ev yapılması uygun görülmüş. Bize belediyeye başvurun, belki iki eve müsaade ederler, dediler. Biz de başvurduk.
Belediye bize dedi ki: ‘Önce bütün komşularınıza iadeli taahhütlü bir mektup gönderecek ve bu arsaya iki ev yapmak istediğinizi bildireceksiniz, sonra komşulardan gelen cevaplarla birlikte filan gün tekrar bize gelin.'
Komşularımıza birer mektup gönderdik, şimdi gelen cevapları özetliyorum; bir komşu diyor ki; ‘-Evlerimizin önünden geçen yol dardır. Bu yoldan geyikler geçer. İki evin en az iki arabası olacağına göre dar yolun trafiği artacak. Geyikler tehlikeye düşecek.' İkinci komşumuz şöyle diyor; ‘-Biz çocuklarımızı her gün okula götürüp getiriyoruz, trafiğin çoğalmasını istemeyiz.' Üçüncü komşu; ‘-Bu arsada iki büyük çam ağacı var. Bunlar kesilmemeli, sökülüp arsanın başka yanına dikilmeli.' Dördüncü komşu; ‘-İki ev yapılırsa evler anayola arsa içinden bir yolla bağlanacak. Bu yol asfalt veya beton olacak. O vakit bu yolun iki tarafındaki ufak ağaçların köküne su gitmeyecek ve kuruyacak.' Başka bir komşu; ‘-Evin planını görelim, bakalım bizim evlere yakışacak mı?' Bir başka komşumun derdi şu, önlü arkalı geniş bir bahçesi var ve etrafında çit yok. ‘-Bana komşu gelirse bahçesini çitle ayırmasın. Ne o bahçesini sınırlasın, ne ben. Böylece geniş yeşilliğimiz kaybolmamış olur.'
Cevaplara şaştık
Biz Türkiyeliyiz. Cevaplara şaşarak belediyeye gittik. Öyle ya, biz arsa alacağız, ev yaptıracağız, kime ne? Benim yaptıracağım eve neden bu kadar insan burnunu sokuyor? Bu nasıl demokrasi?
Oturup belediye ile konuştuk. Bütün istekleri yerine getirmeye söz verdik. Ancak geyikler için çözüm bulamadık. Çevredeki ormanlar gerçekten geyik cenneti. Bu güzel hayvanlar yem bulamazsa şehrin kenar mahallelerine inerler, bahçelerdeki elmaları, şeftalileri yerler. Biz bazen bu hayvanlar için bahçeye meyve filan atarız. Bu ürkek hayvanlar ilkin bizi görünce kaçıyorlardı. Sonra alıştılar, kulaklarını dikip sürmeli gözleri ile bizi tartıyorlar, zarar gelmeyeceğine inanırlarsa kaçmıyorlar. (…)
Komşuların mektuplarını gösterdikten sonra belediye bizden evin planını komşulara göndermemizi istedi. Gönderdik, planı belediye de inceledi. Planımız komşulardan olumsuz bir tepki almadı. (…)
Belediyenin karar vereceği gün projeyi savunmak bana düştü. Neler söylemedim? Bir göçmen kuş olduğumu, kentin bizi çok iyi karşıladığını, iki kızımın burada eğitildiğini, hiçbir kanunsuzluğa katılmadığımı, vergimi düzenli ödediğimi, bir eğitim kurumunda şehre hizmet verdiğimi filan anlattım. Dinleyenler ‘-Çok etkili oldu, karar olumlu çıkacak' dediler. Karar bildirildi. İlkin kentin kanun ve nizamlarına uyma gayretimiz için kibar bir şekilde teşekkür edildi. Sonra isteğimizin reddedildiği açıklandı.
Sebep şuymuş: Bu bölgede bizimkine benzer çok arsa varmış, bize iki ev için müsaade verilirse, öbür arsa sahipleri de iki ev için başvururlarmış. Bize olur deyip onlara olmaz diyemezlermiş. Oralarda böyle geniş arsalara da ikişer ev yapılırsa şehrin yeşillikler içindeki görüntüsü bozulur, güzelliği gölgelenirmiş.
Sevindirici sonuç
Ben bu karara sevindim, üzülmedim. İşlerini bu kadar ciddiye aldıkları, şehrimizin üzerine böyle titredikleri için içim neşeyle doldu. Bir şehrin güzelliğini korumak ciddi bir işmiş. Neden güzel bir yerde yaşadığımı o gün anladım.
Sonra belediyenin başka marifetlerini daha öğrendim. Bahçede ağaç kesmek yasakmış. Ağaç yaşlı ise yerine yenisini dikmek koşulu ile kesebilirmişim. Bahçe çimenleri uzar da kestirmezsem, belediye birini gönderir kestirirmiş, parasını benden alırmış. (…)
Alaturkalık
Neyse akrabam olan inşaatçı belediyeye yeni bir ev planı sundu. Alaturkalık bu ya (kendini Türkiye'de zannedip) çatı katına planda olmayan (kaçak) bir oda kondurmuş. Ertesi gün belediye bu odayı yıkmadığı her gün için 2500 dolar ceza keseceğine dair bir ihbarname gönderdi. Akrabam o gece uyumadı ve odayı yıktı. (…)
Ben bu yazıyı niye yazdım? Umarım ki belediye başkanlarımızdan biri okur da belki bazı şeyler öğrenir, belki de örnek alır. Acaba çok mu iyimserim, ne dersiniz?
Indiana Üniversitesi'nden emekli Profesör İlhan Başgöz
Alıntı

4 Haziran 2023 Pazar

Adam,Bernart SCHAV,a şiirini yazıp göndermiş.

Adam,Bernart SCHAV,a şiirini yazıp göndermiş,Yazdığı şiire ek olarak balık zihni açar dediler,o zaman güzel şiir yazabilir miyim diye sormuş.Bernart Schav da,sen balina ye demiş

Devlet, insan bedeni gibidir.

Devlet,insan bedeni gibidir.beyni,kalbi,ciğerleri barsakları düzgün çalışırsa,beden sağlıklı olur.Devlette,iktidar,eğitim,sanayi,tarım,hayvancılık,inşeat işleri devletin çarkları gibidir.Koordineli çalışırsa devlette her şey sağlıklı yürür,refahı yakalar

Eğitimin Önemi

Peygamberimiz der ki,bir insan yedisinde ne ise,yetmişinde de odur. Ailenin verdiği eğitim yüksek derecededir.Okullar,hayata hazırlar,meslek kazandırır.

 Uzaktan Eğitim İle İlgili Kısa Bilgiler


29 Ağustos 2022 Pazartesi

Bir Çocuğu Geleceğin Suçlusu Yetiştirmenin Sekiz Basit Kuralı

 Bir Çocuğu Geleceğin Suçlusu Yetiştirmenin Sekiz Basit Kuralı: 1. Küçükken daha, çocuğa ne isterse vermeye başla! Ki, herkesin onun geçimini sağlamakla mükellef olduğuna inansın... 2. Fena sözler söylediğinde gül! Ki, kendisinin akıllı olduğuna inansın... 3. Ona düşünmeyi, beynini kullanmayı öğretme sakın! Bırak, on sekizine gelince kendisi karar versin... 4. Yerde bıraktığı her şeyi kaldır; kitaplarını, giysilerini, papuçlarını.. Onun için her şeyi sen yap! Ki, sorumlulukları hep başkalarına yüklesin... 5. Onun önünde sık sık kavga et! Ki, bir gün aile parçalanırsa hiç şaşırmasın... 6. Ona istediği kadar harçlık vermekten kaçınma! Asla kendi parasını kazanmanın ne demek olduğunu öğrenmesin... 7. Yiyecekmiş, içecekmiş, konformuş, tüm arzularını yerine getir! Ki, istediklerini her zaman elde etmeye şartlansın... 8. Komşulara, öğretmenler, polise vs. karşı hep onun tarafında ol! Ki, hepsine karşı önyargılarla davransın... Evet, evet bütün bunları yap! Ki, günün birinde onun başına bir bela gelirse kendinden özür dile; ama onu felaket dolu bir hayata hazırladığın için kendine teşekkür etmeyi de ihmal etme sakın! Üstün Dökmen

ANNE DEMEK NE DEMEKTİR BİLİR MİSİN ?

Yenilen her lokmadan sonra alkış kıyamet koparan,şenlik havasına bürünendir. * Çıkan her pirinç tanesi diş için tüm hısım akrabaya telefon açandır. * Tüm hafta hayalini kurduğu pazar kahvaltısına oturup asla yiyemeden kalkandır. * Sabaha kadar kırk sefer uyanarak,sabah kalkıp zombi gibi işe gitmektir. * İşten eve geç gelmenin vicdan azabıyla bebeklerinin yanına kıvrılıp saatlerce koklayandır.. * Eskiden hergün uğradığı kuaförünün yolunu unutandır. * Çaydanlığın kapağı ile pet şişeyi kapatmaya çalışandır. * Parça pinçik olmuş pazar gazetesini birleştirip okumaya çalışandır. * Gecenin bir yarısı gözü kapalı süt ısıtıp,gözü kapalı geri dönendir. * Saatlerce leblebi parmaklı ayakları öpmekten sonsuz keyif alandır. * Temcid pilavı tadındaki baby tv yi seyretmektir.* Bebek şef şarkısı söyleyerek,fırsat bu fırsat deyip birşeyler yedirmeye çalışmaktır. * Üzümün çekirdeklerini tek tek çıkarmak,mısırı tanelere ayırmaktır. * İşten yeni gelmiş ve içeri ilk adımı atmışken,"Anne atttaaaaa" sözleriyle çark edip,en yakın parkın yolunu tutmaktır. * Anne demek bebek havuzunda yüzmektir. * Başka bir anneyi nerede görürse görsün "Seni çok iyi anlıyorum tatlım "bakışı atandır. * Aşı takvimini ezbere bilendir. * Kazara kendi için alışverişe gidip nasıl olduysa bebek kıyafeti dolu poşetlerle geri dönendir. * Ne kadar sert olursa olsun hayır demeyi beceremeyendir. * İşe yetişmek için düğmelerini bahçede ilikleyendir. * Uyduruk ninni besteleyendir. * Çantasında sürekli Oyuncak kurbacık,ıslak mendil ve kreker taşıyandır. * Son teknoloji telefonu denize atıldığında ,diken diken olmuş her bir saçına rağmen,annecim telefonlar yüzemez diyebilendir. * Anne demek eskisinden bin kat daha güçlü olmak demektir. * Anne demek hayatının sonuna kadar ve sonunun da ötesinde birileri için endişelenmektir. * Anne demek iki küçük melekle,gururla,küçük dağları ben yarattım edasında yürüyebilmektir. * Anne demek yüreyini parçalara bölüp herbir parçayı özenle onlara sunmaktır. * Anne demek 9 ay karnında taşımak değil,ömrünün sonuna kadar yüreğinde taşımaktır... ÇAY Sokağı Sakinleri

Adamın birisinin

 Adamın birisinin, arabasının lastiği tam tımarhanenin önünde patlar. Adam arabayı kenara zor yanaştırır. Sonraki işlem malum... Kriko, stepne, bijon anahtarı ve tekeri söker. Ama söktüğü 4 adet bijon, yuvarlanıp yağmur mazgalına düşer. Mazgal açılır gibi değil, bijonlar görünmüyor bile. Adam bir sağına bakar, bir soluna bakar, çaresiz kaldırıma çöker. Olayı en başından beri tımarhanenin demir parmaklıklı penceresinden izleyen bir deli, seslenir; - Ula salak! Sen ne yapıyorsun orda öyle? - Sorma birader,lastik patladı ve değiştirirken bijonları mazgala düşürdüm. - Düşündüğün şeye bak! Diğer lastiklerden birer tane bijon çıkar. Hepsi 3 bijonlu olsun. Seni, lastikçiye kadar idare eder. Adam hemern denileni yapar. Ve akıl hastanesindeki deliye seslenir: - Senin ne işin var tımarhanede? Cevap müthiştir.... - Biz burada delilikten yatıyoruz kardeşim, salaklıktan değil ! . .

26 Nisan 2022 Salı

BAŞARININ SIRRI


 İş adamının işleri bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu. Bir zamanlar çok başarılı bir insan olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı. Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu. Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. Nefes almak için parka gitti. Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı. Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu. 'Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden bir şey olduğu belli… Benimle Paylaşmak ister misin?' diye sordu yaşlı adam. İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da, 'Sana yardım edebilirim' dedi. Çek defterini çıkardı. İşadamının adını sordu ve ona bir çek yazdı. Çeki ona verirken de şöyle dedi: 'Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al' dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu. İşadamı elindeki çeke baktı. Çekte 500 bin dolar yazıyordu ve imza ise John Rockefeller' e aitti, yani o gün için dünyanın en zengin adamına. 'Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim' diye düşündü. John Rockefeller' e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti. Bu değerli çeki kasasına koydu. Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarıldı. Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı. Ödeme planlarını yeniden yapılandırdı. İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu. Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna koyabilmişti. Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya başlamıştı. Tüm bir yıl boyunca çalıştı durdu. Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti. Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekledi. Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü. Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı. Hemşire 'Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir' dedi. 'Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp, bu parka geliyor. Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor' diye ekledi. Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı. İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı. Sanki donmuştu. Tüm yıl boyunca arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı. Birden, hayatının akışının değiştiren şeyin para olmadığını fark etti. Hayatını değiştirenin yeniden kendinde bulduğu kendine güven ve inançtı. Başarının sırrı, kasamızda duran değil, kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır. Başka yerde aramaya gerek yok. Herkese başarılar dilerim.

28 Ocak 2022 Cuma

DURUM: Bir tavuk,

 DURUM: Bir tavuk, bir yolda karşıdan karşıya geçer. SORU: Tavuk karşıdan karşıya niçin geçer? YANITLAR: RENE DESCARTES: Yolun öbür tarafına geçmek için. EFLATUN: İyiliği için. Gerçek, öteki taraftadır. ARISTOTELES: Karşıdan karşıya geçmek tavuğun doğasıdır. KARL MARX: Tarihsel olarak kaçınılmazdı. HIPOKRATES: Pankreasının aşırı salgısı yüzünden. MARTIN LUTHER KING JR.: Tüm tavukların nedenini açıklamak zorunda kalmadan özgürce karşıdan karşıya geçtikleri bir dünya düşlüyorum. RICHARD M. NIXON: Tavuk karşıdan karşıya geçmedi. Tekrar ediyorum, tavuk asla yolun karşısına geçmedi. SIGMUND FREUD: Tavuğun karşıdan karşıya geçmesiyle ilgilenmeniz, sizde güçlü bir cinsel güvensizlik duygusunu ele vermektedir. BUDDHA: DURUM: Bir tavuk, bir yolda karşıdan karşıya geçer. SORU: Tavuk karşıdan karşıya niçin geçer? YANITLAR: RENE DESCARTES: Yolun öbür tarafına geçmek için. EFLATUN: İyiliği için. Gerçek, öteki taraftadır. ARISTOTELES: Karşıdan karşıya geçmek tavuğun doğasıdır. KARL MARX: Tarihsel olarak kaçınılmazdı. HIPOKRATES: Pankreasının aşırı salgısı yüzünden. MARTIN LUTHER KING JR.: Tüm tavukların nedenini açıklamak zorunda kalmadan özgürce karşıdan karşıya geçtikleri bir dünya düşlüyorum. RICHARD M. NIXON: Tavuk karşıdan karşıya geçmedi. Tekrar ediyorum, tavuk asla yolun karşısına geçmedi. SIGMUND FREUD: Tavuğun karşıdan karşıya geçmesiyle ilgilenmeniz, sizde güçlü bir cinsel güvensizlik duygusunu ele vermektedir. BUDDHA:

O zamanlar tığ gibi delikanlı

 O zamanlar tığ gibi delikanlı, cepte para çok. Oyuncu bir de, Mavi Boncuk filmini cekiyoruz. Bir gün setten çıktık eve gidiyoruz. Ben Laleli'de oturuyorum. Kemal, benden önce çıktı. Herkes yevmiyesini almış, taksiyle giden gitti, kendi arabasıyla giden gitti. Ben baktım ki Kemal yürüyerek gidiyor; üç kilometre var gideceği yere. Her gün yürüyerek gidip geliyor. Merak ettim, nereye gidiyor bu adam böyle diye. Uzun süre yürüdü,sonra bir bankta bir adam yatıyordu. Kaldırdı adamı, bir şeyler konuştular, sonra cebinden para çıkarıp verdi. Şaşırmıştım. Sonra biraz daha ilerde bir lokantaya girdi, bir şey yemeden çıktı, oraya da para verdiğini görmüştüm... Bıraktım takibi, banktaki adama yaklaştım: 'tanıyor musunuz o az önce size para veren adamı?' dedim. 'Adını bilmem, sormam da, her gün para verir bana..' dedi. Teşekkür ettim. Az ilerdeki lokantaya gittim: 'Az önce gelen beyin borcu mu var size?'dedim. tanımadılar beni: 'Kemal abi'nin mi, yok hayır bize her gün evsizler uğrar, yemek yediririz, o da sağolsun, onların yemek masrafını öder...' dedi.. Ertesi gün Kemal'in yanına gittim. 'Sen ne güzel bir adamsın ya..' dedim, ne olduğunu anlayamadı, sarıldım ağladım.. 'Ölme sen benden önce..' dedim, ama dinletemedim... Yazan: Emel Sayın