Alev Alatlı’nın son kitabında ve yaptığı bir söyleşide değindiği, daha önce de sık sık ülkenin tartışma gündemine girdiği için pek yabancısı sayılmadığımız ve çoğu olayda olduğu gibi içeriğini toplumdaki herkesin kendi kafasına göre doldurduğu, Beyaz Türkler, paçozlaşan Türkiye, büyük insan büyük insanlık, homo economicus ve celbedilmiş toplumsal afazi kavramlarını yeniden düşündüm. Konuşmasında, yazısında örtülü açık vurguladığı toplumun algılama yetersizliği ve diyalog eksikliği içinde olduğu, duyu kaybı yaşadığı, paçozlaştığı, homo economicus kimliklere dönüştüğü saptamalarına büyük ölçüde katılmamak mümkün değil elbette.
Ancak sorunun temelinde yatanla çözümün dayandığı nokta arasında onun yaklaşımından farklı bir bakış taşıdığım için değil, bu konuların temelinde yatan ana sorunla şu anda programı üzerinde yoğunlaştığım Öykü Atölyesi arasında çok yakın bir sebep sonuç ilişkisi olduğuna inandığım için yazmaya kalkıştım. Bence tüm bu sorunların temelinde yatan bu toplumdaki insanların okuma tembelliğidir. Okur yazarlığın, en azından günlük hayatı izleyebilecek kadar okuyup yazabilmek olarak tanımlandığı bir dünya içinde yer aldığımız düşünülürse ülkemizde ki okur yazar oranının yerlerde süründüğü anlaşılacaktır. Birkaç yıl önce -ders kitaplarını ve kaynak kitapları saymazsak yedi kişiye bir kitabın düştüğü hatırlanırsa ki bu rakamın bugün on kişiye bir kitap biçiminde değişmiş olması muhtemeldir- hal i pür melalimiz ortaya çıkar.
Okuyup yazmak, kişinin hem kendi içine hem dışına bir yolculuk yapması demektir. Kendinin ve dışındakilerin farkına varmak, düşünmek, sorgulamak, karşılaştırmak demektir. Estetik duygunun incelmesi demektir. Edebi bir metni okuma hazzını alışkanlığını yitirmiş kişinin özgür birey olması zaten mümkün değildir. Öyle ya kişinin bir fikre sahip olabilmesi ve onu savunabilmesi için başkalarının fikirlerini bilmesi, insanlığın nerelere gittiğini, ne tür akımlar, görüşler, felsefik yaklaşımların tartışıldığını, daha ötesi geleceğin nelere gebe olduğunu en azından düşünebilmesi gerekmez mi? İçinde bulunduğu durumu görmek ve değerlendirebilmek için mikro ve makro bağlamlarda kıyaslama yapma yetisi yoksa, zihni bir ansiklopedi olmaktan kurtulabilir mi?
Elbette ki hayır. Hem zaten tüm insani erdemlerin temelinde yatan empati kurma yetisini de bir dolaba kilitlemiş; bir şiiri, bir öyküyü, bir romanı okumaktan başka dünyaları tanımaktan uzak düşmüş bir insanın, muhakeme yapması, kendini ve çevresini sorgulaması mümkün olabilir mi? Öykü okuma, öykü düşünme, öykü yazma, kişinin algılama gücünü arttırır, duygusal zekasını keskinleştirerek ayrıntıları görmesini, karşısındakinin düşüncelerini çözmesini, hatta ufkun arkasında neler yattığını hayal etmesini sağlar. Yoksa paçozlaşmış Türkiye başlığı altında, hüviyet ve müşteri kimlik numaraları dışında tanımlanacak hiçbir ayırt ediciliği olmayan insanlara dönüşmek işten bile değildir.