Deli İrfan Bozlarla medeni yaşamı buluşturan isimdi. Maraş Bozlar arasında ulaşımı sağlayordu. Deli İrfanın deliliği delikanlılığındandı. Gözü pek korku bilmez bir salınarak yürürdü ki sanırsın milletvekili geçiyor. İyi de içerdi.
Bozlar köylüsü, yaylarda biriktirdikleri yağ çökelek peynirleri şehirde satarak çocuğuna patik, hanımına renkli entari, kendisine de mencistir şalvar alırlardı. Köye döndükleri zamanda gezdikleri gördükleri yerleri Maraş dondurmasının tadını ballandıra ballandıra anlatırlardı.
Hele birde Maraş kalesine çıktı iseler,
- Anam anam ne heybetlidir derler
Oraya çıktınız mı bütün şehir ayaklar altındadır. Heybetiyle heybetlenirsiniz adeta.
Yükseklikleri dağların doruğunda hissedersiniz.
Yükseklere çıktıkça kendilerini Allaha yakın hissedersin. Ama Maraş kalesi öylemi, herkes sanki Maraş kalesini fetetmeye gelmiş. İğne atsan yere düşmeyecek gibi, bir kalabalık bir kalabalık. Burada yaşayan bütün medeniyetler, gönüllerini Maraş kalesine yığmışlar. Caddeler geniş geniş hele bir kapalı çarşıya girdin mi
- Yok yok
Yokun yok olduğu yer . Ne alsam diye şaşırır kalırsın. Sattığın çökeleklerin yağların peynirlerin parası çoktan bitmiştir. Bir bakarsın cebin delinmiş, parada kalmamış.
Deli İrfan 'ın otobüsü nerde kaldı der kendini oraya zor yetiştirirsin. Maraş insanda paramı bırakır. İnsanı soyar soğana çevirir. Hele bir de gençsen tek başına peynirleri satmaya gitti isen vay anam haline.
- Oy farfara farfara ateş de düştü şalvara ağzım dilim kurudu kız yalvara yalvara diyerek, pavyondaki afişleri görerek içeriye dalarsın. Orada sarı kızları görüp başı dönmeyen mi var. bir de rakı içti isen sarı kızı öptüğün de paranı bırakır, donunu kurtardığına şükredersin.
Memiş dayım anlatırdı pavyondaki maceralarını şimdi yetmiş iki huri ile beraberdir. Köye döndüğünde şalvarıma jilet attılar beni soydular hesabını anlatır,
babam da saf saf
-Vah vah canını kurtardığına şükür derdi.
Memlekette herkesin gözü açık.
Köydeki esmer peri kızlarını bırakıp Maraştaki sarı kızlara cadılara gitmeye değermi? Şeytan rezilliği sever miş.
Bozlardan çıktık yola deli İrfan direksiyonda . Şöför mahalinde yer kapmak için bir hafta önce deli İrfanı bir büyük rakı açacaksın ki ancak orayı kapasın. Şöför mahalini kaptnmı sanki otobüs emride imiş gibi olur. Bozlarda ne kadar sipariş varsa sana verirler. Senin beceremeyeceğin oldumu da deli İrfana söylerler. Çünkü deli İrfan Maraşın ıcığını cıcığını bilir. Ölümsüzlük otunu ısmarla vallahide billahide onuda bulur getirir. Deli İrfanı sevmeyen yok, arabasının hertarafı muska dualarla kaplı ama , Maraşa varıncaya kadar en az yirmi defa arıza yapar ön kapak devamlı havada. Ama deli İrfan arabanın ruhunu biliyor, vida tornavida pense ile sanki eli efsunlu ,vuruyor sonrada bir tekme yola devam ediyor. Yolcuların biran önce Maraşa varma hevesleri kursaklarında kalıyor nerde ise üç günlük yolculuk gibi geliyor.
Deli İrfan ne yapsın, sonuçta bir otobüs ne kadar yolcu ne kadar yük alacağı belli,arabanın içi insan dolu. İnsanlar adeta birbirlerine yer açmak için yarışıyorlar. Hayvanlar Bremen mızıkacıları gibi üstüste. Kimileri insanların kucaklarında . Anbar dolusu tahıl ve yiyecek soğan patates çuvallarını üst üste ,üstüde insan dolu. Fukaralığın gönül zenginliği herşeye rağmen yüzler mutlu.İnsanlar şehirde ne kadar işleri varsa görmek için , arabanın içi yetmiyor üstüne de doluşuyorlar. Satacakları eşyalar emanetler, koyun keçi kuzu doluşuyorlar. İnsanlar birbirlerini ilk defa görmüş gibi herkes hararetli hararetli, konuşmalar gülüşmeler. Herkes konuşuyor kimse dinlemiyor, kimin ne dediği önemli değil herkes birbirine hava atma derdinde. Bende Maraşa gidiyorum dağdan indim köye, köyden indim şehire. Hele birde çok ağlayıp anne bende gelecem diyen keçi gibi çocuklar varsa anne baba ne yapsın, deli İrfan ne yapsın, sonuçta bu otobüsün alacağı yolcu belli nereye gideceği de. Sonuçta otobüste bir can taşıyor. İnsanlar sığmıyor, o yetmiyor bu seferde otobüsün arka merdivenlerine tutunarak yolculuk yapıyorlar. Keyfini çıkarıyolar. Maraşa kadar en az yirmi defa arıza yapıyor.
-Ne yapsın Allaha emanet gidiyor.
Deli İrfan ,otobüs nefes nefese yola devam.Hele birkaç defa Maraşa gitti isen , bütün kavşakları bilirsin. Jandarma karakolunun önünden geçince herkesi bir korku sarar. Herkes süklüm püklüm olur. Dili tutulmuş gibi jandarmadan bu kadar mı korkulur canım. Oradan 93 harbinden gelenlerin köyüne uğrar. Daha sonra küçük Gavurdağı dediğimiz tren yolundan geçtikten sonraki yol ,
anam anam bu araba zor seviyor.
Yol yokuşu tırmandıkça önüne mi baksak arkaya mı diye heyecanlanırsın. Eksozun patlak sesi bağıra bağıra araba yol almaya çalışırdı.
Bazende araba yokuşu çıkamazdı. Zorlanmış beygirgücü bitkinliği ile yığılırdı. Deli İrfan'ın dudaklarına yapışmış baca gibi tüten sigarasının küllerini döke döke
-Hadi bütün yolcular inin, arabayı iteceksiniz derdi .
Maraşa arabamı bizi götürürdü yoksa yolcular mi arabayı götürür analyamazdık birbirimize şaşar kalırdık.
Ama maksat muhabbet olsun ne hatıralar ne anılar canlanıyor.
Deli İrfan Maraşa gelmekle kötü mü etti. Hemen herkese medeniyetin yolunu açtı gösterdi. Sonrada insanlar ben okumadım çocuklarım okusun diye dağda bayırda yetişen çocuklarını okula verdi. Öğretmenimiz Apdurahman Gölbaşı çok iyi eğitim veriyordu. Çünkü köy enstitüsü mezunu idi.tarımıda gül yetiştirmeyide yaban güllerini aşılamaıda öğretiyordu. Okula gidenlerin yaban güllerinden ne farkı vardı ki sağolsun öğretmenimiz bizleri aşılıyordu. Aşı tutanlar ortaokula , liseye ve üniversiteye gönderildi. Aşı tutamayanlar okuma imkanı olmayanlar okuyamayanlar da İstanbul'la çslışmaya veya Almanyanın yolunu tuttu. Sonrada Almanyadan memlekete son model arabalarla deli İrfandan öğrendikleri şöförlükle dönüyorlardı. Herkes hayatından memnundu.
Deli İrfan ağaların seyisi Yaban Bayramlada ,jandarma komutanı ile hep beraber akşamları büyük rakı ile kafaları buluyorlardı. Hele köyde bir aşık saz çalan varsa deme keyfine. Jandarma komutanı iyi saz çalar türkü söylerdi. Kafaları bulunca hep bir ağızdan
Güvercin uçuverdi
Kanadını açıverdi
Ben yandım aman, ayrılamam
El oğlu değil mi aman aman
Öptü de kaçıverdi
Oy farfara farfara
Ateş de düştü şalvara
Ağzım dilim kurudu
Ben sana yalvara yalvara
Deniz tuzsuz olur mu
Ah dibi kumsuz olur mu
Ben hocaya danıştım
Güzel yarsız kalır mı
Güvercinim uyur mu
Çağırsam uyanır mı
Ben yandım aman, ayrılamam
Sen orada ben burada
Aman aman
Buna can dayanır mı
Oy farfara farfara
Ateş de düştü şalvara
Ağzım dilim kurudu
Ben sana yalvara yalvara
Sabahleyin o sarhoş kafa ile müzelik olan hurda otobüsü ile Maraşa kadar kullanırdı. O ,mu arabayı ,arabamı onu götürürdü bilinmez. Ama ne de olsa araba yıllarca gide gele yolu biliyordu. Deli İrfan yarı uykulu yarı uyanık yarı sarhoş yarı sersem . Yedekte şöförüde hazırdı hani
Hasan Apdullah tek gözü kör , tek göz ile arada direksiyona geçerdi. Bir şekilde Allaha emanet Maraşın yolunu tutarlardı.
Bozlar köylüsü, yaylarda biriktirdikleri yağ çökelek peynirleri şehirde satarak çocuğuna patik, hanımına renkli entari, kendisine de mencistir şalvar alırlardı. Köye döndükleri zamanda gezdikleri gördükleri yerleri Maraş dondurmasının tadını ballandıra ballandıra anlatırlardı.
Hele birde Maraş kalesine çıktı iseler,
- Anam anam ne heybetlidir derler
Oraya çıktınız mı bütün şehir ayaklar altındadır. Heybetiyle heybetlenirsiniz adeta.
Yükseklikleri dağların doruğunda hissedersiniz.
Yükseklere çıktıkça kendilerini Allaha yakın hissedersin. Ama Maraş kalesi öylemi, herkes sanki Maraş kalesini fetetmeye gelmiş. İğne atsan yere düşmeyecek gibi, bir kalabalık bir kalabalık. Burada yaşayan bütün medeniyetler, gönüllerini Maraş kalesine yığmışlar. Caddeler geniş geniş hele bir kapalı çarşıya girdin mi
- Yok yok
Yokun yok olduğu yer . Ne alsam diye şaşırır kalırsın. Sattığın çökeleklerin yağların peynirlerin parası çoktan bitmiştir. Bir bakarsın cebin delinmiş, parada kalmamış.
Deli İrfan 'ın otobüsü nerde kaldı der kendini oraya zor yetiştirirsin. Maraş insanda paramı bırakır. İnsanı soyar soğana çevirir. Hele bir de gençsen tek başına peynirleri satmaya gitti isen vay anam haline.
- Oy farfara farfara ateş de düştü şalvara ağzım dilim kurudu kız yalvara yalvara diyerek, pavyondaki afişleri görerek içeriye dalarsın. Orada sarı kızları görüp başı dönmeyen mi var. bir de rakı içti isen sarı kızı öptüğün de paranı bırakır, donunu kurtardığına şükredersin.
Memiş dayım anlatırdı pavyondaki maceralarını şimdi yetmiş iki huri ile beraberdir. Köye döndüğünde şalvarıma jilet attılar beni soydular hesabını anlatır,
babam da saf saf
-Vah vah canını kurtardığına şükür derdi.
Memlekette herkesin gözü açık.
Köydeki esmer peri kızlarını bırakıp Maraştaki sarı kızlara cadılara gitmeye değermi? Şeytan rezilliği sever miş.
Bozlardan çıktık yola deli İrfan direksiyonda . Şöför mahalinde yer kapmak için bir hafta önce deli İrfanı bir büyük rakı açacaksın ki ancak orayı kapasın. Şöför mahalini kaptnmı sanki otobüs emride imiş gibi olur. Bozlarda ne kadar sipariş varsa sana verirler. Senin beceremeyeceğin oldumu da deli İrfana söylerler. Çünkü deli İrfan Maraşın ıcığını cıcığını bilir. Ölümsüzlük otunu ısmarla vallahide billahide onuda bulur getirir. Deli İrfanı sevmeyen yok, arabasının hertarafı muska dualarla kaplı ama , Maraşa varıncaya kadar en az yirmi defa arıza yapar ön kapak devamlı havada. Ama deli İrfan arabanın ruhunu biliyor, vida tornavida pense ile sanki eli efsunlu ,vuruyor sonrada bir tekme yola devam ediyor. Yolcuların biran önce Maraşa varma hevesleri kursaklarında kalıyor nerde ise üç günlük yolculuk gibi geliyor.
Deli İrfan ne yapsın, sonuçta bir otobüs ne kadar yolcu ne kadar yük alacağı belli,arabanın içi insan dolu. İnsanlar adeta birbirlerine yer açmak için yarışıyorlar. Hayvanlar Bremen mızıkacıları gibi üstüste. Kimileri insanların kucaklarında . Anbar dolusu tahıl ve yiyecek soğan patates çuvallarını üst üste ,üstüde insan dolu. Fukaralığın gönül zenginliği herşeye rağmen yüzler mutlu.İnsanlar şehirde ne kadar işleri varsa görmek için , arabanın içi yetmiyor üstüne de doluşuyorlar. Satacakları eşyalar emanetler, koyun keçi kuzu doluşuyorlar. İnsanlar birbirlerini ilk defa görmüş gibi herkes hararetli hararetli, konuşmalar gülüşmeler. Herkes konuşuyor kimse dinlemiyor, kimin ne dediği önemli değil herkes birbirine hava atma derdinde. Bende Maraşa gidiyorum dağdan indim köye, köyden indim şehire. Hele birde çok ağlayıp anne bende gelecem diyen keçi gibi çocuklar varsa anne baba ne yapsın, deli İrfan ne yapsın, sonuçta bu otobüsün alacağı yolcu belli nereye gideceği de. Sonuçta otobüste bir can taşıyor. İnsanlar sığmıyor, o yetmiyor bu seferde otobüsün arka merdivenlerine tutunarak yolculuk yapıyorlar. Keyfini çıkarıyolar. Maraşa kadar en az yirmi defa arıza yapıyor.
-Ne yapsın Allaha emanet gidiyor.
Deli İrfan ,otobüs nefes nefese yola devam.Hele birkaç defa Maraşa gitti isen , bütün kavşakları bilirsin. Jandarma karakolunun önünden geçince herkesi bir korku sarar. Herkes süklüm püklüm olur. Dili tutulmuş gibi jandarmadan bu kadar mı korkulur canım. Oradan 93 harbinden gelenlerin köyüne uğrar. Daha sonra küçük Gavurdağı dediğimiz tren yolundan geçtikten sonraki yol ,
anam anam bu araba zor seviyor.
Yol yokuşu tırmandıkça önüne mi baksak arkaya mı diye heyecanlanırsın. Eksozun patlak sesi bağıra bağıra araba yol almaya çalışırdı.
Bazende araba yokuşu çıkamazdı. Zorlanmış beygirgücü bitkinliği ile yığılırdı. Deli İrfan'ın dudaklarına yapışmış baca gibi tüten sigarasının küllerini döke döke
-Hadi bütün yolcular inin, arabayı iteceksiniz derdi .
Maraşa arabamı bizi götürürdü yoksa yolcular mi arabayı götürür analyamazdık birbirimize şaşar kalırdık.
Ama maksat muhabbet olsun ne hatıralar ne anılar canlanıyor.
Deli İrfan Maraşa gelmekle kötü mü etti. Hemen herkese medeniyetin yolunu açtı gösterdi. Sonrada insanlar ben okumadım çocuklarım okusun diye dağda bayırda yetişen çocuklarını okula verdi. Öğretmenimiz Apdurahman Gölbaşı çok iyi eğitim veriyordu. Çünkü köy enstitüsü mezunu idi.tarımıda gül yetiştirmeyide yaban güllerini aşılamaıda öğretiyordu. Okula gidenlerin yaban güllerinden ne farkı vardı ki sağolsun öğretmenimiz bizleri aşılıyordu. Aşı tutanlar ortaokula , liseye ve üniversiteye gönderildi. Aşı tutamayanlar okuma imkanı olmayanlar okuyamayanlar da İstanbul'la çslışmaya veya Almanyanın yolunu tuttu. Sonrada Almanyadan memlekete son model arabalarla deli İrfandan öğrendikleri şöförlükle dönüyorlardı. Herkes hayatından memnundu.
Deli İrfan ağaların seyisi Yaban Bayramlada ,jandarma komutanı ile hep beraber akşamları büyük rakı ile kafaları buluyorlardı. Hele köyde bir aşık saz çalan varsa deme keyfine. Jandarma komutanı iyi saz çalar türkü söylerdi. Kafaları bulunca hep bir ağızdan
Güvercin uçuverdi
Kanadını açıverdi
Ben yandım aman, ayrılamam
El oğlu değil mi aman aman
Öptü de kaçıverdi
Oy farfara farfara
Ateş de düştü şalvara
Ağzım dilim kurudu
Ben sana yalvara yalvara
Deniz tuzsuz olur mu
Ah dibi kumsuz olur mu
Ben hocaya danıştım
Güzel yarsız kalır mı
Güvercinim uyur mu
Çağırsam uyanır mı
Ben yandım aman, ayrılamam
Sen orada ben burada
Aman aman
Buna can dayanır mı
Oy farfara farfara
Ateş de düştü şalvara
Ağzım dilim kurudu
Ben sana yalvara yalvara
Sabahleyin o sarhoş kafa ile müzelik olan hurda otobüsü ile Maraşa kadar kullanırdı. O ,mu arabayı ,arabamı onu götürürdü bilinmez. Ama ne de olsa araba yıllarca gide gele yolu biliyordu. Deli İrfan yarı uykulu yarı uyanık yarı sarhoş yarı sersem . Yedekte şöförüde hazırdı hani
Hasan Apdullah tek gözü kör , tek göz ile arada direksiyona geçerdi. Bir şekilde Allaha emanet Maraşın yolunu tutarlardı.
CEMAL BORANDAĞ