Benim görüşmelerim pek üç dakikayı geçmedi çünkü hemen hepsinde aşağıda yazacağım aynı konuşmaları yaptık. İçeri giriyorum, kendimi tanıtıyorum. Öğretmen listesinden öğrenciyi buluyor ve başlıyor ; “ Hoş geldiniz, oğlunuz çok akıllı bir çocuk. Arkadaşlarına ve bizlere karşı duyarlı ve saygılı. Not ortalaması şöyle, ama ödevlerini sıkı takip etmiyor. Lütfen siz takip edin.” Dinliyorum, son cümleye kadar. “ Ben ödev takip etmem Hocam. Kendisi yapar ise yapar, yapmaz ise sizin göstereceğiniz tepkiye ve sonuçlarına katlanır.” “ Ama biliyorsunuz bizim okulumuzun velilerinde ödevleri takip edebilmesi için bir sistem var. Bunu yapmanız için kuruldu bu sistem.” “ Evet o sistemi duydum ve henüz hiç bakmadım. Bakmayı da düşünmüyorum. Ödevleri takip etmesi gereken kişi oğlum ve kontrolde sizin işiniz, benim değil.”
“ Peki, bunu neden yapıyorsunuz ?” “ Hocam, ben de eğitimciyim ve ödevin aile de bir soruna dönüşmesine karşıyım. Tamam tekrar öğrenmeyi pekiştirmesi açısından yararlı ama kontrolcüsü veli olmamalı. Kontrol veliye bırakıldığında ve bu konuda takip veliden beklenildiğinde evde bazı sorunlara sebep olabiliyor. En basiti anne-baba ve çocuk arası her akşam bir ödev gerginliği yaşanıyor. Tüm günü okulda geçiren çocuğun bir de evde sınırlı zaman geçirdiği anne-babası ile ödev yüzünden sorun yaşamasını doğru bulmuyorum. Ben her akşam oğluma yapması gereken ödevleri var ise yapmasını hatırlatır ve bırakırım. Yapmaz ise okulda ki sonuçlarına katlanacağını bilir.” “ Ama unutmayın, iki sene sonra TEOG sınavı var. Şimdiden başlayıp daha fazla test çözmesi gerek.” “ Sayın Hocam, TEOG sistemi iki sene sonra neye dönüşecek belli bile değil. Üstelik benim ne oğlumdan ne sizden o sınava hazırlanıp, muhteşem bir sonuç getirmesi yönünde bir beklentim yok. Elinden geleni yapar, bu iyi bir sonuç getirirse ne ala, getirmez ise ona göre bir süreç yaşarız. Şimdiden ilerde ne olacağı belli olmayan bir sistem için çocuğumu zorlamam.” “ Anladım, ilginç bir velisiniz. Pek karşılamıyorum sizin gibi veli ile, daha çok çalışsın, daha çok test çözsün dediğimde çoğu veli memnun oluyor. Ve onlarda benden aynısını istiyor. Sizin benden istediğiniz bir şey var mı ?” “ Var Hocam, tek bir şey istiyorum. Çocuğumla olumlu duygusal bağ kurun lütfen. Çünkü benim oğlum sevmediği öğretmenden bir şey öğrenmiyor. Ve ben inanıyorum ki tüm çocuklar böyle.
Eğer siz onlarla olumlu duygusal bağ kurarsanız, bu bağ sayesinde derste anlattığınız her şeyi dikkatle dinleyecek ve doğal olarak öğrenecekler zaten. Her çocuğu sevmek zor, bunu yapın demiyorum ama en azından olumlu bir bağ kurun. Benim oğlum işitsel ve görsel bir çocuk, yani sizinle olumlu bir bağı varsa derste anlattığınız, tahtaya yazdığınız her şeyi zaten öğreniyor. Ve inanın bana bunun üstüne ödev yapmasına da gerek olmuyor.” Teşekkür edip çıkıyor ve diğer öğretmenle aynı şeyleri konuşmak üzere yan odaya geçiyorum. Uzun yıllardır hem eğitimciyim hem anneyim. Hem öğrencilerimden hem çocuklarımdan bu konuda çok şey öğrendim ve yaşadım. Sırf öğretmenini sevmiyor diye başarılı olduğu bir derste gerileyen ya da öğretmenini sevdi diye daha önce hiç ilgisi çekmemiş derste birden çok ilgili olmaya başlayan öğrenciler gördüm. Öğretmenlik cidden çok zor bir iş bunu ben de yaşıyorum. Her öğrenciyi sevmek ya da her an sevgi dolu davranmak kolay yapılır bir şey değil. Ama şunu unutmamak için ben kendimi sık uyarıyorum; “ Öğrencilerin sana olan duyguları çok önemli ve eğer bu mesleğe soyunduysan sınıfa girdiğin anda her çocukla bir şekilde olumlu duygusal bir temas kur. Bazen bir söz, bazen bir göz teması, bazen belki sırtını sıvazlama ya da başını okşama ile seninle bir bağ kurmadan o sınıftan tek bir öğrencinin bile çıkmasına izin verme. “ Sema Deniz
Kaynak: http://www.ogretmenlerhaber.com