Balkon evin ruhudur. Balkonda kuşlar ve bal vardır, hayata ve aşka konmak ve denizde bir kere olsun yüzmek için. Sana uğramak için içinde binlerce değil; bir tane inciye sağ salim bakmak için martı olup, taşınmak isterdim göğünün göğsüne… Balkonda notalar ve martılar biriktiriyorum göğsündeki tabiata pike yapmak için. Şiir biriktiriyorum ve bir de elinden o lokmayı kapı komşu bilip, belki bir parmağını ısırıp, öpüp koklayanlar için yara bandı biriktiriyorum parmak uçlarındaki iyiliğe… Balkon senin kalbindir, balkon aşkın can simididir, ben bir martı olsaydım ki martı evin en geniş salonudur, daha ileri gitmeli, şiir bazen maskeleri yere fırlatmaktır. Tanrım, beni martların kalbine bırakıyorlar, bak şu görünmeyen en beyaz yerime… Balkon evin hem görünen, hem de görünmeyen göğün öteki tarafıdır, balkondan gülümsemenin, martıların, çiçeklerin muhabbet şarabı sızar, biz sızar kalırız, sahnede ne varsa dökülür, bardak yere düşer, elma ısırılır, şiir bir yaradır, diker kendini kendi kendine… Kalbim bir balkon olsaydı canımdan da can katardım, camdan, candan, sanki rüyadan yapılma bir hayal evi, rüya evi, masal evi, göz göze gelmiş, diz dize olmuş, dize gelmiş martılar senin insanlık koynundur, kuytunda sema ediyorlar en derininde…
Işık Yenersu denilince aklıma buğulu bir ses yontucusu, kuğusunu boynunda gezdiren bir kolyenin gülümseyişi, renklerin mırıldanışı, sessizliğin şarkıları, gündüz ve güz düşleri, devrimci bir ruhun hayata sığmayan coşkusu, sislerin ardından çıkıp gelen bir zarafet tanrıçasının insanlık dolu bakışı geliyor da açılıyorum masmavi bir denizin enginine… Ben ne zaman Işık Yenersu’yu düşünsem, ölümsüz insanlarım ve sanatın biricik kalbi olan tiyatro geliyor aklıma: Alev Sezer, Uğur Mumcu, İlhan Selçuk, Ahmet Taner Kışlalı, Rutkay Aziz, Tarık Akan, Türkan Saylan, Savaş Dinçel, Müşfik Kenter, Aziz Nesin, Can Gürzap, Sevin Okyay, Gürer Aykal, Ergin Orbey, Yücel Erten, Yıldız Kenter, Genco Erkal, Çetin Tekindor, Hrant Dink ve daha nice unuttuklarım beni bağışlasınlar. Ve ‘bu dansı ve aşkı bana lütfeder misiniz’ diyen ve sevgili Işık Yenersu’nun ellerinden, parmaklarından öptüğü JonathanLivingston’da geliyor aklıma elbette…
Canım Işık Yenersu, bir su damlası gibi eşsiz bir sanatçımdır, bana martılarınızı, kuşlarınızı gösterin size Işık Yenersu portresi çizeyim dediğim bir ışık festivalidir. Sesine, oyunculuğunun gücüne, dünya görüşüne, gündüz ve gece kamaşması olan kendisine ve insanlığına da yıllardır aşığımdır. Benimkisi iflah olmaz bir sevgi ve denizin kılcal damarlarına doğru süzülen afacan bir martının kanat çırpışıdır. Denize, göğe ve ışığa bakmak ne güzel şey martıların o eşsiz gözleriyle… Denizi, göğü ve martıları doyuran ve kaybolmuş ruhlarımıza güneş üfleyen, ada çayı kokulu ve bütün zamanlara elleriyle, büyülü parmaklarıyla dokunan bir sanat büyücüsüdür Işık Yenersu! Martılar yaşıyorsa şayet, ışık yüzlü bir kadının nefesindendir bu, dünyanın bütün yaralı kuşları iyileşir onun içine yaz kaçmış sesiyle…
Işık Yenersu’yu evinde bulamamışsanız, ya balkonundadır ya da renklerin yağmuruyla gökyüzünde ufak bir gezintiye çıkmıştır, merek etmeyin birazdan evine geri dönecektir, bir melek kılığında, bir melek kıpırtısı, bir melek şarkısı ve bir melek güzelliğiyle… Martı ve ses terbiyecisidir, rüyalarınızı besteler, “Dostlar Tiyatrosu”nda da çalıştığından mıdır bilemem ama kalbi her zaman dostluktan yana bir serçe gibi pıt pıt atar. “Narin bir Diva” olsa da yüksek gönüllülüğüne hiçbir kuş yetişememiştir. Nazım ona, o Nazım’a armağandır. “Güneyli Bayan” ve düş gibi bir Tiyatro ve sinema ve büyük bir seslendirme ustası, sanatçısıdır. “Tohum ve Toprak” kokusuyla yıkar yüzünü ve her sabah uyandığınızda kendisine ‘seni seviyorum’ demek istersiniz ve bu sözü kendisine her gün söyleyeceğim, bunun için “söz veriyorum” dersiniz kendinize…
Sevdiğim bir şairimin bir dizesini, değiştirerek söylemek istersem, “ilgi duymak bir kemansa, Işık Yenersu’yu sevmek bir orkestra” olmadığını kim söyleyebilir ki? Romans ve performansıyla oyunculuğunun her zaman zirve katında oturmaktadır. Zırva insanlardan hoşlanmaz, bulunmaz bir Hint kumaşı varsa o da Işık Yenersu’da vardır çünkü özel bir kumaştır o ve onun kumaşından herkese elbise biçilmez. Ah, o martıların vefalı dostu, kuşların ağzındaki güneşli defne! Az önce boşuna mı söyledim sanıyorsunuz? O, benim için sislerin ardından çıkıp gelmiş buğu sesli, kuğu duruşlu kraliçemdir. Bir kuş cıvıltısıdır gülümsemesi, düşmüşsünüzdür bir kere cennet bahçesine ve kuşlar ve hayat ve ben ve martılar ona deli divane…
Bütün ölü şehirleri ve bütün ölü bedenleri şıkırdım şıkır bir bahçeye dönüştürür Işık Yenersu! Türk ve Dünya Tiyatro sanatının hatıra defteri, anılar galerisidir o! Oku oku, git git bitmez ki? İlhan Selçuk gibi bir akrabası olunca insanın, siz hayatı nasıl olur da aşkla ve insanlıkla süslemezsiniz? Işık Yenersu’nun gözleri konuşkan ve büyüleyicidir ve “Sırça Kümes”ten çıkıp o güzelim sesinin içine girip, yuva yapmak isteyen bir serçe olasınız gelir. Tiyatronun ve sanatın ışığı aydınlatsın bizleri ve kapanmasın aşk kumaşından yapılmış kadife perde! Kendisini saatlerce seyretsem hiç bıkmam ki? Düşünsenize benim bir şiirimi ya da bir yazımı seslendirse, ayaklarım yerden kesilir de göğe merdivensiz çıkasım gelir. Yıldırım Önal anı ödülünü boşuna mı aldı sanıyorsunuz? Dünyanın bütün altın portakallarını toplasam bir tane daha Işık Yenersu bulamam. Duyuyor musunuz beni, yıldızlar ona arkadaş, yıldızlar ona pervane!
Ben mi, elimde bir gül, diz çökerim Işık Yenersu’nun o güzelim kalbinin önünde…
Engin Turgut