ÖDEME
Hocanın evinin önünde koskocaman bir armut ağacı vardı. Üzerinde de o kadar çok meyve vardı ki karısı ile her gün armutlar bakıp inşallah çabuk büyürler derlerdi. Karısı bir gün kocasına, armutlar olunca ne
yapacaksın diye sordu. Hoca da birazını afiyetle yeriz bir kısmını da konu komşuya veririz dedi. Kalanını da pekmez yaparız misafirlere ikram ederiz. Aradan bir iki gün geçti. Hoca ile karısı uyurlarken, onların
dargın oldukları komşularının çocukları ellerinde sopalarla daha armutlar olmadan ziyan ettiler. Kimini yediler kimi ısırıp attılar bir kısmını da kenara yığdılar. Hoca uykusunun arasında bir gürültü duyar zar zor
uykusundan kalkana kadar çocuklar kaçarlar. Hoca bahçe kapısına çıktığın da komşularının çocuklarını kaçarken görür. “sizi gidi köfte horlar” diye bağırır. Sizi gidi edepsizler alacağınız olsun der. Karı koca o
sene armutlardan bir tane bile yiyemezler.
Dargın oldukları komşularının kapısının önünde bir şeftali ağacı vardı. Şeftalilerine hiç dokunmamışlardı. Şeftaliler olduğu zaman kızarmış ve dalları yere kadar uzanmıştı. Aradan bir yıl geçmişti bahar yine
gelmişti. Hocanın armut ağacı çiçek açmıştı. Bir gün hoca elinde çiçeklerle geldi. Karısı: “bu ne?” diye sordu. Bu çiçekleri nereden kopardın? Hoca: bu sene erken davrandım o hain komşunun çocuklarından
daha erken davrandım. Şeftali Ağaçları daha meyve vermeden çiçeklerini topladım.
BEN NEYİM?
Bir mahalde yan yana oturan iki komşu varmış. Bunlar iki yaşlı dul kadınmış. Bir tanesi kızı ile birlikte otururmuş. Lakin kızı evliymiş. Kızı ile oturan zamanla komşusunu hiç aramamaya başlamış. Ama kız tatile
çıkınca kocası ile gezmeye gideceği zaman kızı gelip kapıyı çalar “ben gidiyorum teyzeciğim” annemi yalnız bırakma bize gel bizde kal demiş. Yine bir gün kızı seyahate çıkacağı zaman “teyzeciğim anam sana
emanet” birbirinizi yalnız bırakmayın deyince, komşu teyze dayanamayıp evladım ben jeneratör müyüm ki sen giderken devamlı beni devreye sokuyorsun.
GAİLELİ AİLE REİSİ
Gaileli evin sahibi hanım, ahbabını ziyarete gittiği zaman devamlı olarak evinin gailesinden bahsedip şikâyet edip duruyormuş. Sonra da kocam diyor ki deyip “bu pahalılık da ben bu cenazeyi artık taşıyıp
kaldıramam” hanım. Az sonra kalkıp ahbabına veda edip de kapıdan çıkarken “bize de gelin” gelmezseniz beyle darılırız. Sabahtan kahvaltıya hatta gece yatmaya bekleriz. Ziyaretine gittiği dostu: sen ve kocan
elinizde ki cenazeleri kaldırmaktan yorulmuşsunuz bir de bizi çağırıp bunun sayısını neden artırıyorsunuz?
SEVAP
Gözlerinden oldukça rahatsız olan orta yaşlı bir hanım, sabah kahvesini beraber içtiği arkadaşına üzerine ipliği geçmiş olan iğnesini uzatıp “sevabına kardeş” şu yakam da düşmekte olan düğmeyi dikiver. Arkadaşı
iğneyi eline alıp, cebinden bir düğme çıkararak kendi paltosunun düğmesini dikmeye başladı. Hazır saplı iğneyi bulmuşken, kendime bir sevap işleyeyim dedi. Eğer iğnede sap kalırsa senin içinde ikinci bahsi oynarız dedi.
SAMANLIK SEYRAN OLURMUŞ
Nasreddin hocanın oğlu bir gün komşunun kızına âşık oluverir. Babasına gelerek “ille de bana bu kızı al” diye tuttururmuş. Hoca oğlu karşısına alıp öğüt vermeye başlamış. Oğlum; düğün yapmak ev eşyası
almak para ister. Sense hala eli ekmek tutmuş sayılmazsın. Bu iş nasıl olur? Oğlu yanar, yakınır. Baba der, bize bodrum katı da yeter iki gönül bir olunca samanlık seyran olur der. Hoca olunun bu kadar tok
gözlülüğüne dayanamayıp, “peki ne yapalım gider kızı isteriz” der. Kızı isterler düğün dernek hazırlanır. Oğlan “baba bize oturacağımız yeri göstersene” der. Hoca oğlunu alıp evin zemin katına indirir. Oradaki
boş olan bir odayı istediği gibi hazırlattıktan sonra açıp ona gösterir. Oğlan manzarayı görünce şaşırır. “baba” der, bir ot samanı sermişsin biz burada hayvanlar gibi mi yatacağız. Hoca oğluna döner, sana öğüt vermeye kalktığım da samanlığın size seyran olacağını söyleyen sen değil miydin?
KOKU
Kadın kocasına hiddetle bağırdı: senin bu pis kokundan artık iğreniyorum dedi. Kocası: hayret içinde cevap verdi. Ben her zaman senin deodorantından kullanıyorum dedi.
CELLADIN SEVGİLİSİ
Cellâdın sevgilisi telefonla aniden onu çağırınca, adam ipi heyecanla bırakıp koştu “ ne oldu sevgilim “ dedi. Sevgilisi ona saat on iki de sinemaya gidelim diyordu. Cellât saatine bakarak on ikiye yirmi var nasıl
yetişebilirim dedi. Kadın: iptekinin işini bitirince “gel” dedi. Cellât mümkün değil bundan sonra iki kişinin de son arzularını yerine getirmeye mecburum dedi. Ancak işim bitince seninde son arzunu yerine getirebilirim, bilirsin son arzular biraz uzun sürüyor dedi.
DİNLENME
Arkadaşına, yolda rastlayınca yahu dedi. Seni ne zaman görsem kitap okuyorsun rahatsız etmemek için de seslenmiyorum. Senin çalışmayıp da dinlendiğin bir saat yok mu? Diğeri düşünerek, ancak karımın beni
rahat bıraktığı geceler uyuyup dinleniyorum. O gün yorgunluğumun iki üç mislini çıkarıyorum dedi.
ANNE VE ÇOCUK
Anne ve kızı karşılaşmışlar birbirlerine sarılıp kucaklaşmışlardı. Küçük kız annesine, bana sarıldığın zaman ne hissediyorsun? Diye sordu. Anne ne hissedeceğim kalbimde açılan evlat sevgisinin dolduğunu. Kızı,
peki anneciğim babamdan hep uzaksın onun açtığı boşluğu kim dolduracak? Anne açıkgöz kızının bu sorusu karşısın da önce şaşırdı sonra çabucak toparlayıp cevap verdi. Ondan kolay ne var! Zaten fazla bir yer ayırmamıştım. Kalan o küçük yeri de sana bir kere daha sarılarak doldurmam kâfi.
TELGRAF
Çocuk elindeki telgrafla babasına koştu. Baba dedi “bak ağbimden telgraf var”. Postacıya bu telgrafı getirdiği için on lira verdim. Baba: çocuğun elinden telgrafı alıp içini açar ve çocuğuna bağırır. Bu deli saçması telgraf için postacıya bahşiş mi verdin. Git o bahşişi postacı dan da geri al. Telgraf da zaten okul taksitleri ile yol parası vesaire parası boyna para istiyor.