1. 1985 yılına kadar dünyaya gelmiş olan bilim insanı sayısı, 1985-2000 yılları arasındaki bilim insanlarının sayısından az imiş..
2. Yine, insanlık tarihi boyunca, 1985 yılına kadar olan bilimsel bilgilerin toplamı, 1985-2000 yılları arasında elde edilen bilgiler kadarmış.. tahmine göre o yıldan itibaren, mevcut tüm bilgiler her 15 yılda bir ikiye katlanacakmış.. ancak bu tahmin geçtiğimiz süreçte tutmamış, zira şu an mevcut bilgiler, önce her 10 yılda bir, sonra her 5 yılda bir, bugün 2013 yılı itibarı ile de her 2 yılda bir ikiye katlanıyormuş..
3. Bu durumda yeni nesillerin işlerinin/yaşamlarının zorluğunu siz tahmin edin.. torunu olan dedelerimiz, neler yapıyorsunuz bu konuda?
4. Söylemeye gerek yok, bugün sosyal medya olarak adlandırdığımız, başta internet olmak üzere, facebook, twitter, whatsapp, skype, viber vb. bu konuda başat roller oynuyorlar..
5. Bu rakamsal değerlerle ifade edilmeye çalışılan olgular, doğal ve zorunlu sonuç olarak, düşünce sistemlerimiz ve davranış kalıplarımız üzerinde, bazılarının farkında olduğumuz, çoğunu ise bilinç altımızın derinliklerine ittiğimiz birçok değişikliği de beraberinde getirdi aslında..
6. Benim gibi, 50’li yıllarda doğanların çoğu, daha sonraki yıllarda doğanları da 10 yıllık süreçlere bölersek, yani 60’lı yıllarda doğanlar, 70’liler vd. giderek azalan gayretlerle, çağı, yani çocuklarının sahip oldukları teknolojik özellikleri ve birikimleri yakalamak peşindeyiz.. bir kısmımız çocuklarının “mail adreslerini” kullanmaya devam etse de, çoğunluk, özellikli cep telefonları, yetenekli bilgisayarlar, notebook’lar, tablet’ler vb. cihazları minimum düzeyde bile olsa kullanabilmek gayretinde.. aksi halde yaşamdan kopuyoruz çünkü..
7. Misal, benim üyesi olduğum ve her gün/her hafta/her ay düzenli olarak mail’lerini, haberlerini aldığım 10 a yakın haberleşme grubum var.. önemli gördüğüm bir yazıyı/haberi/görüntüyü birkaç saniye içinde 2000’e yakın kişiye aktarabiliyorum..
8. İnsanlık var olduğundan beri bilgi paylaşımı hiç bu kadar kolay, hızlı ve ucuz olmamıştı..
9. Buraya kadar özetlemeye çalıştığım olgulardaki olumsuz tek ortak nokta ise, yaş grupları arasında belirgin bir fark olmaksızın, tüm yaş grupları içinde, BİLGİYİ PAYLAŞMAKTAKİ sınırların tartışma konusu olması..
10. Birkaç gün önce beş ailenin bir araya geldiği güzel bir akşam yemeğinde konu yine bu noktaya geldi.. en kısa anlatımı ile bir arkadaşım bana; “abi bazı arkadaşlar senin gönderdiğin maillerden rahatsızlar..” dedi.. rahatsızlık yaratan iletiler, Datça’da her hafta yapmakta olduğumuz “Sessiz Çığlık” eylemleri ile ilgili yazılarmış.. 11. Geçmişte bu konu internet üzerinden üyesi olduğum bazı gruplarda da tartışma konusu olmuştu.. ben de her zaman aynı tezi savunmuştum.. okumak istemediğiniz bir yazıyı “sil” tuşuna basarak silebilecekken, bu konu neden bir tartışma konusu oluyor?
12. Zihnimi sonuna kadar zorladığımda ise aşağıdaki bir dizi sonuca ulaşmak mümkün olabiliyor.. elbette bunlara katılmayabilirsiniz.. saygıyla karşılarım.. · Egomuz bizim biricikliğimiz/benzersizliğimiz ve mükemmelliğimiz üzerine şekillenmiştir.. · Biz bir sosyal konuda bir karar verdiğimizde bu evrenseldir ve herkesin bu karara uymasını bekleriz.. · Yanlış bir şey yaptığımızda (yapmayız ya, kazara yaparsak!!) egomuzun görevi, bu yanlışı yok edebilecek düzenekleri ve savunmaları oluşturmaktır.. · Kısaca bizim dışımızda doğru yoktur.. bu olgu, tutucu, otoriter ve dinsel verilerin günlük yaşamı şekillendirdiği toplumlarda daha belirgin ve baskındır..
13. Hal böyle olunca, bir mail mi geldi, birisi bir yazı mı gönderdi, elimizdeki formata uymuyorsa, yani bizim mevcut zeminimizde bu konuda bir bilgi, veri, birikim yoksa bu yanlıştır.. “kim göndermiş bunu yaa? mecbur muyum okumaya kardeşim.. bu grupta bu tür yazılara ne gerek var, ikaz edin adamı..” tonundan başlayarak, sonu hakarete varan yazışmalara kadar uzayan bir kör dövüşü başlar..
14. Tali konu olarak şu da söylenebilir belki: şahsı tanıyorsak, düşüncelerini biliyorsak, düşünceleri bize ters geliyorsa, fırsat bu fırsattır diyerek bir linç kampanyası da yürütülebilir.. böylece şahıs devre dışı bırakılır..
15. Başka bir boyutta da şunlar oluyor: bir tartışma ortamı açıldığında, hemen; “arkadaşlar bu zor günlerde aramızda tartışmayalım, birlik olalım..” vb ikazlar başlıyor.. ya da konuya kızan bir arkadaş kendisini haberleşme grubundan çıkarıyor.. tartışmanın, düzeyli tartışmanın, fikir alış-verişinin bizi zenginleştirdiğini düşünüyorum.. birileri fikirlerimizi beğenmediğinde hemen alınmak yerine empati yapabilsek, insan egosu için çok zor ama; “ben nerede hata yaptım?” sorusunu kendimize sorabilsek.. ya da “acaba benim düşüncelerimin neresinde yanlışlık var?” diyebilsek keşke..
16. Belki son olarak şunu da söyleyebiliriz.. bazen başkalarının ağzından konuşmak konuyu üstlenmekten daha kolay ve zahmetsizdir.. bizim mesleğimizde klasik idi.. bazı komutanlarımız sıkıştıklarında; “valla bana kalsa sorun yok ama tugay komutanı (ya da tümen, kolordu, ordu vs) öyle istiyor..” diyerek kaba deyimle topu üst komutanlara atardı.. bu taktik her zaman daha rahatlatıcıdırJ 17. SONUÇ; isim vererek yazmakta bir sakınca görmüyorum.. · Balıkadam Ankara grubuna bu günden itibaren sosyal içerikli hiçbir yazı göndermeyeceğim.. · Balıkadam İstanbul grubuna çok önemli gördüğüm bilgileri ve kendi hazırladığım yazıları göndermeye devam edeceğim.. alınganlık değil kesinlikle, ama alınmış bir grup kararı varsa ve benim tavrım bu kuralı bozuyorsa moderatör arkadaşım beni gruptan çıkarsın, inanın hiç alınmam.. · Devre arkadaşlarımla her konuyu paylaşmaya devam edeceğim, · Sevgili Karadeniz grubu ile de aynı şekilde.. · En yakın arkadaşlarımdan oluşturduğum “Arkadaşlar” grubuna sorgusuz/sualsiz gönderiyorum.. · Fotoğraf gruplarına ve Ankara Vardiyasına gerektiğinde zaten bilgi aktarımında bulunuyorum.. · SONUCUN SONUCU: BAZI BİLGİLER HER ZAMAN RAHATSIZ EDİCİDİR. İNSAN BİR GRUP İÇİNDE GRUP KURALLARINA UYARAK YAŞAMAKTAN MUTLUDUR. AYKIRILIKLAR CAN SIKAR!! Hepinize güzel bir hafta diliyorum.. saglikla, sevgiyle kalin, nazmi alacadagli