18 Haziran 2018 Pazartesi

BALİNA

Yalnızdım, bunalmıştım, canım nasıl da sıkılıyordu. İçimin ateşleri yüreğimi yakarken, boğazın serin sularına dalmak geçti içimden. Belki diyordum belki, boğazın serin suları, kaldırma gücü beni kendime getirir. Kendimi bulurum birden. Boğazın serin suların da, hüznü yaşarken gözlerim ,İstanbul oluyorum birden. Karşı yakasına özlemim, özledim. Martıların çığlıklarını dinliyorum, bir de resmi geçit yaparak geçen balinaları seyre dalıyorum. Hani diyorum ne de güzel olur balinalarla yüzmek. O zaman değme keyfime. O hareketlerindeki ritme hayran oluyorum. Belki de bu ritmi doğanın kendisi veriyor, tatlı bir haz doluyor içime. Balinalar memeliler gurubundan, insanlara benzeyen analık duyguları nasıl da kuvvetli. Tıpkı insanlar gibi yaşıyorlar. Düşünüyorum da , bir balina olsam, balina gibi düşünsem. Balık zekamla, unutkan olsam da ,tüm kötü atmosferleri kurtulsam. Belki de Hint efsanelerinden etkilendim. Belki de bu dünyaya gelmeden önce. Derin denizlerde yaşayan, ritmik yüzüşler le yüzen bir balina idim. Gülümsüyorum düşüncelerime. Sonra hayallerden kurtuluyorum. - Aman canım birazda insan gibi yaşayayım. Boğazın keyfini çıkarayım diyorum. Ortaköy sahilin de yürüyorum. Cıvıl cıvıl, insanların pozitif enerjileri , içimi şenlendiriyor. Bir balık restoranından içeri giriyorum. Denizle iç içe dizayn edilmiş, masalardan birine oturuyorum. Boğazın ihtişamına kapılıyor gözlerim. Işıldıyor yüreğim, ruhum bedenim. Bütün boğaz emrim altında sanki. Bir süre manzaranın güzelliği içinde hayallerimle baş başa oturdum. Ta ki İşletmenin garsonu yanıma gelip -Ne arzu edersiniz Beyefendi, siparişinizi alayım diyene kadar. Sonra kendime geliyorum. Garsona siparişimi verdim. İlle de rakı balık dedim. Mezeler de yanında acılı ezme, haydari, okyanus lokumu, beyaz peynir ve tabi ki Tekirdağ rakı, buzunu da etme dedim. İnsanın içini rahatlatan müziğin tınılarına teslim oluyordum. Garson yavaş yavaş servisini yapıyor. Mezelerle rakımı hafiften götürüyorum. İçimden bildiğim ne kadar şiir varsa okuyorum. Transa geçiyorum. Denize dalıyor gözlerim. Tatlı tatlı gülümseyerek, müzik eşliğinde, dans ediyor denizkızları. İçime yaşama sevinci doluyor. Gözlerim sevdiğimi arıyor. Tekrar transa geçiyorum sevdiğim tam karşımda huri gibi… Tatlı tatlı gülümseyerek oturuyor. Bir denize, bir hayallerime dalıyorum. Yudum içiyorum, ufak ufak mezeleri götürüyorum. Şiir oluyorum, şarkı, türkü oluyorum kendimden geçiyorum. Bir süre sonra garson elinde tabakla geldiğinde kendime geldim, -balığınız beyim, dedi. Oldukça büyük kayık tabağın içine kocaman balığı görünce, gözlerim açıldı. - Bu nedir dedim. Garson gülümsedi - Bayım. Boyuna endamına, bedenine göre balık dedi - Anladım dedim. Fileto demem gerekiyormuş, Gülüştük. Balık gözümde büyüdükçe büyüyordu. Rakı içtikçe daha da büyüyordu. - Canım sarhoş mu oldum ne dedim içimden Nihayet benim de bir bünyem var. Nasıl sığacak bu balık mideme, canım ne yapabilirim, geldi artık balık önüme. Bir süre balık la bakıştık. Sonra balıkla konuşmaya başladık. sanki canlandı. Önce ufaktan bir göz kırptı, sonra da naz yapmaya başladı. -sen mi yiyecek sin beni, yoksa ben mi seni dedi. Herkes hislerine göre konuşuyor. Konuşmasına devam ediyor, - Biliyorsun ki sen bir insan oğlusun, etin ne budun ne. Ama ben görüldüğüm gibi değilim. Sen bana her çatalı bıçağı batırdığında ben büyürüm. Ben ce sen beni yemekten vaz geç. Devam ediyor, konuşmasına -sonra ben denizde, çeşitli balıkları, otları, hayvanları yerim. Zehirlide olsa zehirsizde olsa benim için fark etmez. Benim dünyam da yaşam kuralları böyle. Dedi Düşündüm pek de haksız değildi hani. Devam ediyordu can havli ile hararetli konuşmasına, - Ama sen beni yemeğe başladığın da kesin zehirlenirsin. sonra tadım da o kadar güzel değil. Bir haftadır buz dolabında beklettiler, bir iki günde havalandırdılar. Yani anlayacağın ben oldukça bayatım. Sen bayat balık yersen zehirlenirsin. Ben ce sen beni rahat bırak, okyanus lokumu, acılı ezme, haydari ye. Sonrada yavaş yavaş tüy. -canım neyse ne dedim. Sonuçta bir sürü para verdim ben seni yiyeceğim. Hepsini yiyemem ama biraz da yesem bana yeter dedim. - hadi ye de göreyim dedi. Bir yudum rakımdan aldım, yine hayallere daldım. - Ya hu şansa bak bir balık yemek istedim, gele gele konuşan balık geldi. Belki de geçmiş yaşamımda, yaşama balina olarak gelmişimdir. Belki de bu yüzden benimle hesaplaşmaya gelmiştir. Canım bir balina olarak ta benim hiç te günahım yoktu. Rakıyı içtikçe içiyordum, acıktıkça balinaya çatalımı bıçağımı daldırdıkça daldırıyordum. Lokmaları bir bir yutarken balığın daha da büyüdüğünü gördüm. Biraz nefeslendim, sonrada kendi hayallerime daldım. İçtikçe kendimden geçiyordum. Orhan Velinin şiirini okumaya başladım. Rakı bardağında balık olsam. Ben balık olmasına oldum da, balık olmakla da kalmadım, yunus balığının için de yüzüyordum. Yüzmeyi de iyi bilmiyordum. Bu denizde kesin boğulurum dedim. Her halde fena halde kafayı bulmuştum. Kendimi cimciklemeye, yanaklarıma vurmaya, vücudumu ovalamaya çalıştım ama ayılamıyordum. Denizin dalgaları çarptıkça çarpıyordu. Ben zaten çarpılmıştım. Yunus balığı vicdanlıdır diyordum. Kesin Yunus Emre vicdanı vardır onda, beni bir şekilde, kesin dışarı atar diyordum. Sonra da baktım ki, yunus balığı çok susamış içtikçe içti, içtikçe şişti, öyle şişti ki, beni şiş olarak dışarı atma da epey zorlandı. Sonra nasıl oldu hatırlamıyorum, beni bir şekilde dışarı attı. Baktım ki dışarısı deniz, yüzmeye başladım. Yüzdüm yüzdüm karşı kıyıya yanaştım. Ellerimi uzatıp ağaç dallarına tutundum. Sudan fırlayarak karaya çıktım. Sonra da garsonun - beyefendi! Beyefendi! diye seslenişi ile ayıldım. - balığınızı yediniz, üzerine tatlı yermişiniz diye sordu. Biraz kendime gelmiştim - Oh be, dünya varmış, yaşamak ne güzel - Getir oradan, bol kaymaklı Maraş dondurmasını da, kendime geleyim, dedim. Kendime geldim mi gelmedim mi bilemem ama şunu anladım ki, rakıyı fazla kaçırmamak gerekiyor. Rakının ilk dublesi ne kadar zevkli, sonralarında efendi oluyorsun, aslan oluyorsun, hayallere dalıyorsun, ne olduğunu düşünüyorsun. Sonrada “Rakı bardağında balık oluyorsun” “Orhan Veli”