Nazilli
Tren İstasyonu'nda, treni karşılamak için bekleyen insanların
arasındayız.. Ankara'dan gelen trenin son vagonundan inen İsmet İnönü,
peronda kendisini karşılayan insanların elini sıkarken, bir çocuk ilişir
gözüne.. Beş-altı yaşlarında olan çocuk, elinde testi ve bardakla su
satmaktadır. Çocuktan su isteyen İnönü, bardağı teslim ettikten sonra
kendisine sorulan bir soruyu yanıtlayıp başını geri çevirdiğinde,
çocuğun yerinde olmadığını görür..
İnönü'nün kasabaya gelişinin
nedeni, Kurtuluş Savaşı yıllarında Ege dağlarında işgal ordusuna karşı
savaşan "Mahmut'un Ali Efe"yi Sultanhisar'daki evinde ziyaret etmektir.
Efe'nin evine gelen İnönü'yü bir sürpriz bekler ; Nazilli İstasyonu'nun
kalabalığında bir an görünüp kaybolan su satan çocuk orada, Mahmut'un
Ali Efe'nin kapısının önünde gülümsemektedir. Efe'nin komşusu Terzi
Mustafa Bey'in oğlu olan çocuğa adını sorar İnönü : "Hulusi Samim,
efendim."
Hulusi Samim, o anı hayatı boyunca hiç unutmayacaktır...
En çok da mutlaka okumasını söyleyen İnönü'nün okul masrafları için
kendisine verdiği 100 lirayı..
Nazilli İlkokulu'nu bitiren Hulusi
Samim, girdiği öğretmen okulu sınavlarında Türkiye birincisi olur. Ne
var ki babasının maddi gücü yoktur. Terzi olduğu için "Kesim" soyadını
alan babası Mustafa Bey'in bir meslektaşı girer devreye ve Hulusi Samim
onun katkısıyla Ortaklar Öğretmen Okulu'na kaydedilir.. 1961 yılında,
arkadaşlarına her hafta evlerinden zarf içinde gelen harçlıklar
dağıtılırken, böyle bir anı hiç yaşamamış olmanın hüznüyle mezun olur
okuldan.. Önce Aydın, Atça ilçesi, Kılavuzlar Köyü ilkokulunda görev
alır. Ardından Diyarbakır Kayagediği köyüne atanır. Öğretmenlikteki
başarısı öne çıkınca, MEB'nın Halk Eğitim Müdürlüğü'nde görev almak
üzere Ankara'ya davet edilir. Bunu fırsat bilerek, Ankara Üniversitesi
Kamu Yönetimi'ne kayıt yaptırır..
Memuriyeti ve öğrenciliği
nedeniyle yoğun çalışma temposu içinde bir yandan da ders kitapları
kaleme alır.. İlkokul ve ortaokulda okutulan "Sosyal Bilgiler" ve
"İnkılap Tarihi" kitaplarının kapağında onun adı Samim Kesim yazmaktadır
artık.. Özel yayınevleri kendileriyle çalışması için teklif üstüne
teklif yapar. O, hiç tereddüt etmeden şu yanıtı verir : "Beni devlet
okuttu.Eğitim hayatımı devletin bursu sayesinde tamamladım. Yazdığım
kitaplardan telif alamam.."
Kız meslek liselerine alınacak dikiş
makineleri için görevlendirilir.. Açılan ihaleyi kazanan firma
temsilcisi Hulusi Samim Bey'e ev adresini vermesini ister. "Neden ?"
siye sorduğunda, hediye olarak o yıllarda çok zor satın alınan bir
televizyon gönderecekleri yanıtını alır. O an, elindeki tüm belgeleri
yırtar ve ihalenin iptal edildiğini söyler..
Gazi Üniversitesi Müzik
Öğretmenliği Bölümünde öğrenci olan kızı Feray, bardaktan boşanırcasına
yağmurun yağdığı bir akşam vakti okuldan çıkar.. Önünden geçen
arabaların yağmur sularını üstüne sıçratması yetmediği gibi, belediye
otobüsü de durağa gelmekte gecikmiştir. Babasının arabasının geldiğini
görünce rahat bir nefes alır.. Sıkıntısı sona erecek, ıslanmak bir yana,
soğuk kış günü üşümekten de kurtulacaktır. Otobüs durağına yanaşan
araba yavaşlayarak durur ve arka camı usulca aşağı doğru açılır.
Pencerede bir şemsiye görünür !.. Şemsiyeyi uzatan Samim Bey, "Al
kızım," diye seslenir, sonra da camı kapanan araba uzaklaşır duraktan..
Eve uzun bir süre sonra, sırılsıklam dönen Feray, masasına oturmuş
yazdığı yeni ders kitabı için çalışmakta olan babasına dargın ve kızgın
bir dille seslenir : "Baba, ne yaptın sen bu akşam ?"
"-Ne yaptım kızım ?"
"Yağmur altında ıslandığımı gördüğün hâlde beni arabana almadın.."
"-O araba benim değil ki kızım, devletin.. Benim olan şemsiyeydi ve yağmurdan korunman için onu sana verdim !"
Sunay Akın