Evin en öksüzü babalardır, en yalnız, herkese kimse olurken, en kimsesiz. Evin direği olurken kendisi direksizdir, dayanacağı kimsesi pek yoktur. Çünkü o hep güçlü olmak zorundadır. O zayıf olamaz Çünkü o kahramandır, kahramanlar güçsüz olamaz.
O ağlayamaz Çünkü o kahramandır, hep kahraman olmak, öyle kalmak zorundadır. Yoksa herkes onu silebilir. Küçümser, erkekten bile saymaz.
Batan gemiyi en son terk eden baba iken, uçan bir balonda, fazla ağırlıkların atılması aksi halde balonun düşme ihtimalinin olduğu anlarda, aileden ilk atılacak kişi babadır.
Hayatını ailesine adasa da, tam anlamıyla ne eşine, ne de çocuklarına yaranabilir. Ne ilk ailesine, ne de eşinin ailesine yaranamaz, arada kalır.
Aile içinde hep annelik yüceltilir. Onun yanına, ayıp olmasın diye babalık da eklenir. “Anneler Günü”nün bütün ihtişamına, şatafatına, her yerde vurgulanması ve insanları harekete geçirmesine rağmen, babalar günü ya unutulur, ya da tam babalar gününde hatırlanır ve öylesine geçiştirilir.
Çoğu zaman, evin dış kapı mandalı gibidir. Evin en yalnızıdır. Bu yüzden en son babalar duymaz mı? Ya saklanır, ya yalan söylenir ya da paylaşma gereği duyulmaz. Bunda elbet hoşgörüsü az babanın da suçu ve katkısı vardır ama yine de ne yapsa yaranamaz, yakınlaşamaz. Belki çocuklarıyla yakınlaşmak ister ama malum ataerkil kurallar, toplum baskısı, utanç duygusu buna engel olur, ne sevdiğini gösterebilir ne de sevilmek istediğini…
Babanın aile de en sevdiği birey, eşidir. Eşinin ise en sevdiği çocuklarıdır, kendisi değil. En büyük aşk evliliklerinde bile, eşi doğum yaptığında bir anda artık sevgilisi değil, çocuğunun annesi olur.
Baba en çok anneyi sever, anne en çok yavrusunu sever, yavrusu ise en çok eşini sever, eşi ise en çok yavrusunu sever. Bu böyle devam eder durur, hayatın kanunu gereği.
Anne ya da çocuklar işsiz olabilir, kimse bunu çok görmez onlara ama baba işsiz olamaz. Düşünün erkek çalışır kadın ev hanımı ise sorun yok ama tersi durumda erkekten bile sayılmaz. Evin geçimini karşılamak zorundadır, hem de şartlar ne olursa olsun. Dışarıda onca karşılaştığı kötülük ve güçlüklerle uğraşırken, eve gelip sığınmak, salmak isterken kendini, evde eşinin kaprislerini çekmek, çocukların sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalır. Eşi her türlü sorununu arkadaşlarıyla paylaşırken, o içine atar kimseye dert anlatamaz eee ne de olsa evin babasıdır. Belki ağlamak ister onların yanında, onlarla… Yapamaz!
Evin şerefini, evin namusunu korumak zorundadır. Kızının ilk aşkı kendisi olsa da, büyüyünce kızı artık aldatır babasını ve başka gençlere kayar gönlü. Babasına bin bir naz yapan o kız ise sevgilisinin, eşinin her dediğini yapar.
Evde yıllarca babası ile çatışan, özgürlüklerini elde etmeye çalışan, oğlu ise eşinin yanında muma döner. En acısı ise yıllarca gözünden bile koruduğu o güzeller güzeli kızını, gözbebeğini gelir adamın biri alır elinden, gözünden sakladığını başka gözlere verir. Değil birinin ona dokunması yan gözle bile bakmasına dayanamayan baba, teslim eder bir başkasına elleriyle. Üstelik bir de düğün dernek yapmak zorundadır, oynamak zorunda kalır sanki eğlenirmiş gibi.
Yıllarca dışarıda deli gibi çalışırken, bebekken hiç büyümeyeceğini düşündüğü yavrularının değiştiğini bile fark edemez, birey olduklarını. Onlar, ona bağımlı iken bir anda bağımsızlıklarını ilan etmeye başlarlar, küçük bir hayal kırıklığıyla karşılar ama yapacak bir şey de yoktur. Babalarınızın kıymetini bilin zira toprak aldığını geri vermiyor.
Fedakar, cefakar ve adam gibi adam babaların, BABALAR GÜNÜ KUTLU OLSUN.... ( Alinti yazidir. Yazan kardeșimizin ismi yoktu, giyabinda Cok Teșekkür ederim bu guzel yazi icin. )