10 Aralık 2023 Pazar

Bu yazıyı 50 yaş altı "gençler" okumasın!..

 


"Neden" diye sorarsanız, söyleyeyim: Sıkılırsınız...
Çünkü bu yazıya konu olan "abileri, amcaları ve ablaları" sizler pek tanımazsınız...
Onlar bizim, yani yarım asırı devirmiş neslin "kahramanları"...
Haa, "bilmezsiniz" demiyorum...
Duymuşsunuzdur mutlaka babalarınızdan; hatta dedelerinizden...
Sadece yaşınız itibariyle pek bir şey ifade etmez bu isimler size...
Ama biz onları "siyah-beyaz" televizyondan daha önce tanıdık...
Yani çok ama çok eski dostlar hepsi de...
Radyonun içinde "küçük adamlar" var sandığımız yılların kahramanları...
Koca mahallede sadece bir çocuğun bisikleti olduğu dönemlerin yıldızları...
25 kuruşa leblebi tozu ile gazoz aldığımız günlerin yadigarları...
Kısacası; o yılların çocukları olan bizlerin vazgeçilmezleriydi, yol arkadaşlarıydı bu "çizgi" adamlar...
Onlarla yatar, onlarla kalkar, hatta tuvalete bile onlarla girerdik...
Zaman zaman birbirimizle "değiş-tokuş" yapardık bu kahramanları...
Her yeni macerayı gazete bayiinin önünde, kasabın kapısında ciğer bekleyen kediler gibi beklerdik...
Kim mi O'nlar?...
Hadi okuyun bakalım 50'lik çocuklar, kaçını hatırlayacaksınız...
Amaaa!..
Google'u tarayıp hafıza tazelemek yok!..
Valla salarım "Kırmızı urbalıları" üzerinize...
* Tommiks ve kankaları Doktor Salloso ile Konyakçı...
Ayrıca, Kulver Kalesi'nin Hulusi Kentmen tadındaki komutanı Albay Brown ve Tom'un platonik aşkı Suzi...
Kahramanımızın atı Napolyon ile genç yüzbaşının can düşmanı "Binbir surat"ı da unutmayalım...
* Teksas: Nam-ı diğer Çelik Bilek ile ekürüleri Profesör Okillus ve bacaksız Rodi...
Tabii bir de Avukat Connely var...
* Zagor ve başının tatlı belası Meksikalı Çiko...
* Tom Braks ve köfte delisi Tonton ile beceriksiz Baron...
* Kaptan Swing ile "Bin kunduz" Gamlı Baykuş ve Mister Blöf...
Ayrıca Kaptan'ın manitası Bety...
Ontorio Kalesi'nin maskotu "Pire torbası" Puik'i de pas geçmeyelim...
* En suratsız Ranger: Teks Willer ve ekibi...
* Kellerin kralı: Boynuzlu Kinova...
* Saçının yarısı siyah, yarısı beyaz olan hasta Beşiktaşlı, karizmatik pilot Mister No...
* "Kızılmaske" de olarak tanınan, yumruğu kodumu iz bırakan Fantom...
* Tarzan'ın Avustralya versiyonu: Zembla...
* Haddini bil, Pekos Bill...
* Gökler hakimi Gordon...
* Sevgili meslektaşım yaman gazeteci Tenten...
Tenten deyince, Kaptan Haddok ile Turnusol biraderleri ve sevimli köpek Boncuk'u da anmadan geçmemek lâzım...
* Kovboyların en cool'u Red Kit'in de ayrı bir yeri vardı tabii ki hayatımızda...
Ama onu "kahraman" yapan dörtlünün de hakkını vermek lâzım...
Evet, Dalton biraderlerden bahsediyorum...
En avanakları Averel'den, en kurnazları Joe'dan ve ortalarda kaynayan William ile Jack'den...
Ayrıca atların en zekisi Düldül ile köpeklerin en aptalı Rin Tin Tin'e de o güzel günleri bizlere yaşattığı için sevgilerimizi sunuyoruz...
Ve son olarak da bizden bir kaç unutulmaz kahraman...
* Etek boyuyla gönüllerde taht kuran Tarkan ve tabii "Atıl kurt"u...
* Rahmetli Ecevit'in bile lakabını aldığı Karaoğlan...
*Yüzbaşı Volkan (Ama Fetö'cü pilotlardan değil, tam bir Atatürk'çü...)
Ee hadi ama...
Hadi çıkın gelin eski dostlar...
Bu kadar çakma kahramanın olduğu bu günlerde size çok ihtiyacımız var....
ADNAN SÖKMEN

Namik Kemal

 

Ey gaflet uykusundakiler!
Ey sefalete alışmışlar!
Ey esarete bağlanmaya tapanlar!
Ey alçalmayı seçen korkaklar!
Ey her alçaklığı işleyenler!
Gözlerinizi mahşerin sabahında mı açacaksınız?
Gerdanınızdaki esaret zincirini cehennemin sahibine teslim etmek için mi saklarsınız?
Bir dakika sonra bekasına emin olamadığınız hayatınız için mi ilelebet alemin nefret dillerinde namınızı bırakacak kadar korkarsınız?
Çektiğiniz hakaret yüküne kıyamet terazisinde ağırlığınızı göstermek için mi tahammül edersiniz?
Heyhat!…
Ey esarete bağlanmaya tapanlar!
Herkes ayrı iradeyle vücut bulmuş; siz daima özünüzden iradenin sökülüp alınmasını merat ediyorsunuz,
Tapınışınız adet ve menfaat namıyla boynunuza takılan esaret zincirinedir.
Yüzünüzü okşayan temiz elleri ısırmak,
Başınıza pençe vuran kirli ayakları yalamak kendinizce sağlam melekelerden olmuş!
...
Zalimin yardımcısı olan kişi alçaktır..
İnsafsız bir avcıya hizmet etmekten ancak köpekler zevk alır..!
Vatan Şairi Namık KEMAL

Mesela

 

Mesela diyorum..
Bu gece bir delilik yapsam..
Bıraksam mutfakta ta biriken bulaşıkları.
Çeksem arkamdan kapıyı.
KADIN başıma gitsem bir meyhaneyi dağıtsam
Fonda bir masa, arkada Sezen şarkıları çalsa.
Sokaktaki bütün erkekleri kovsam.
Bu gecelik evlerinde otursalar.
Korkmadan dolaşsam bütün şehri.
Bir sandalda sabahlasam..
Alabildiğince KADIN.
Alabildiğince ÖZGÜR olsam..
Küfür etsem ağız dolusu,
Utanmasam.
Şehre isyanımı haykırsam.
Kim bilir kaç kere satılmıştır bu dünyanın anası.
Mesela diyorum..
Bu gece ben de babasını satsam. ..
Mesela.
Alıntı

29 Ekim 2023 Pazar

Hiç sarılmadık

 

Hiç sarılmadık birbirimize.
Kokun hiç üzerime sinmedi.
Hiç gelmedik göz göze.
Ya da hiç beklemedin beni bu şehrin her hangi bir yerinde.
Kahve içmedik mesela.
Ya da çay demlemedim sana.
Bir rakı masasında kadehlerimizi tokuşturmadık örneğin.
Göğsüne yatırmadın beni.
Ya da üşüyen ellerimi hiç ısıtmadın.
Parmakların parmaklarımın arasında gezmedik hiç seninle.
Ağlarken gözümden süzülen yaşları hiç silmedin örneğin.
Herhangi bir tartışma esnasında lafımı bölüp 'seni seviyorum' demedin.
Ya da evimin önüne gelip 'çık dışarıya seni görmek istiyorum' demedin.
Ama özledik.
Çok özledik.
Ve unutma en güzel biz sevdik.!

Kendi kendine konuşan

 

Kendi kendine konuşana deli diyen, çok gülünce başımıza kötü bir şeyin geleceğine inanan bir toplumun insanları olarak bunu yapmak çok da kolay değil belki ama ısrarla denemeli. “Gülmek için mutlu olmayı beklemeyiniz. Belki gülmeden ölürsünüz...” diyor Victor Hugo.
Sahi işi bu kadar şansa bırakmalı mı insan?

Uzun zamandır

 

“Uzun zamandır bir Amerika şehrinde yaşıyorum. (…) Burası 70 bin nüfuslu küçük bir şehir. (…) Her tarafı yemyeşil, en işlek caddeler, en yoksul mahalleler bile. Evlerin çoğu iki katlı ve bahçeli. Şehrin dört yanı ormanla çevrili. (…) Nedir bu yeşilin sırrı diye hep düşünürdüm. Sonra bir olayla karşılaştım, yeşili kimin ve hangi usüllerle koruduğunu öğrendim. Sizinle paylaşmak istiyorum.
Yıllar önce bir ev yaptırmak istedim. İnşaattan hiç anlamam, ama anlayan bir akrabam var. Aklımı çeldi, şehrin değerli bir yerinde güzel bir arsa var, alalım dedi. (…) Arsa dört tane bahçeli ev yapacak kadar geniş. Ancak şehir planında buraya bir ev yapılması uygun görülmüş. Bize belediyeye başvurun, belki iki eve müsaade ederler, dediler. Biz de başvurduk.
Belediye bize dedi ki: ‘Önce bütün komşularınıza iadeli taahhütlü bir mektup gönderecek ve bu arsaya iki ev yapmak istediğinizi bildireceksiniz, sonra komşulardan gelen cevaplarla birlikte filan gün tekrar bize gelin.'
Komşularımıza birer mektup gönderdik, şimdi gelen cevapları özetliyorum; bir komşu diyor ki; ‘-Evlerimizin önünden geçen yol dardır. Bu yoldan geyikler geçer. İki evin en az iki arabası olacağına göre dar yolun trafiği artacak. Geyikler tehlikeye düşecek.' İkinci komşumuz şöyle diyor; ‘-Biz çocuklarımızı her gün okula götürüp getiriyoruz, trafiğin çoğalmasını istemeyiz.' Üçüncü komşu; ‘-Bu arsada iki büyük çam ağacı var. Bunlar kesilmemeli, sökülüp arsanın başka yanına dikilmeli.' Dördüncü komşu; ‘-İki ev yapılırsa evler anayola arsa içinden bir yolla bağlanacak. Bu yol asfalt veya beton olacak. O vakit bu yolun iki tarafındaki ufak ağaçların köküne su gitmeyecek ve kuruyacak.' Başka bir komşu; ‘-Evin planını görelim, bakalım bizim evlere yakışacak mı?' Bir başka komşumun derdi şu, önlü arkalı geniş bir bahçesi var ve etrafında çit yok. ‘-Bana komşu gelirse bahçesini çitle ayırmasın. Ne o bahçesini sınırlasın, ne ben. Böylece geniş yeşilliğimiz kaybolmamış olur.'
Cevaplara şaştık
Biz Türkiyeliyiz. Cevaplara şaşarak belediyeye gittik. Öyle ya, biz arsa alacağız, ev yaptıracağız, kime ne? Benim yaptıracağım eve neden bu kadar insan burnunu sokuyor? Bu nasıl demokrasi?
Oturup belediye ile konuştuk. Bütün istekleri yerine getirmeye söz verdik. Ancak geyikler için çözüm bulamadık. Çevredeki ormanlar gerçekten geyik cenneti. Bu güzel hayvanlar yem bulamazsa şehrin kenar mahallelerine inerler, bahçelerdeki elmaları, şeftalileri yerler. Biz bazen bu hayvanlar için bahçeye meyve filan atarız. Bu ürkek hayvanlar ilkin bizi görünce kaçıyorlardı. Sonra alıştılar, kulaklarını dikip sürmeli gözleri ile bizi tartıyorlar, zarar gelmeyeceğine inanırlarsa kaçmıyorlar. (…)
Komşuların mektuplarını gösterdikten sonra belediye bizden evin planını komşulara göndermemizi istedi. Gönderdik, planı belediye de inceledi. Planımız komşulardan olumsuz bir tepki almadı. (…)
Belediyenin karar vereceği gün projeyi savunmak bana düştü. Neler söylemedim? Bir göçmen kuş olduğumu, kentin bizi çok iyi karşıladığını, iki kızımın burada eğitildiğini, hiçbir kanunsuzluğa katılmadığımı, vergimi düzenli ödediğimi, bir eğitim kurumunda şehre hizmet verdiğimi filan anlattım. Dinleyenler ‘-Çok etkili oldu, karar olumlu çıkacak' dediler. Karar bildirildi. İlkin kentin kanun ve nizamlarına uyma gayretimiz için kibar bir şekilde teşekkür edildi. Sonra isteğimizin reddedildiği açıklandı.
Sebep şuymuş: Bu bölgede bizimkine benzer çok arsa varmış, bize iki ev için müsaade verilirse, öbür arsa sahipleri de iki ev için başvururlarmış. Bize olur deyip onlara olmaz diyemezlermiş. Oralarda böyle geniş arsalara da ikişer ev yapılırsa şehrin yeşillikler içindeki görüntüsü bozulur, güzelliği gölgelenirmiş.
Sevindirici sonuç
Ben bu karara sevindim, üzülmedim. İşlerini bu kadar ciddiye aldıkları, şehrimizin üzerine böyle titredikleri için içim neşeyle doldu. Bir şehrin güzelliğini korumak ciddi bir işmiş. Neden güzel bir yerde yaşadığımı o gün anladım.
Sonra belediyenin başka marifetlerini daha öğrendim. Bahçede ağaç kesmek yasakmış. Ağaç yaşlı ise yerine yenisini dikmek koşulu ile kesebilirmişim. Bahçe çimenleri uzar da kestirmezsem, belediye birini gönderir kestirirmiş, parasını benden alırmış. (…)
Alaturkalık
Neyse akrabam olan inşaatçı belediyeye yeni bir ev planı sundu. Alaturkalık bu ya (kendini Türkiye'de zannedip) çatı katına planda olmayan (kaçak) bir oda kondurmuş. Ertesi gün belediye bu odayı yıkmadığı her gün için 2500 dolar ceza keseceğine dair bir ihbarname gönderdi. Akrabam o gece uyumadı ve odayı yıktı. (…)
Ben bu yazıyı niye yazdım? Umarım ki belediye başkanlarımızdan biri okur da belki bazı şeyler öğrenir, belki de örnek alır. Acaba çok mu iyimserim, ne dersiniz?
Indiana Üniversitesi'nden emekli Profesör İlhan Başgöz
Alıntı

4 Haziran 2023 Pazar

Adam,Bernart SCHAV,a şiirini yazıp göndermiş.

Adam,Bernart SCHAV,a şiirini yazıp göndermiş,Yazdığı şiire ek olarak balık zihni açar dediler,o zaman güzel şiir yazabilir miyim diye sormuş.Bernart Schav da,sen balina ye demiş

Devlet, insan bedeni gibidir.

Devlet,insan bedeni gibidir.beyni,kalbi,ciğerleri barsakları düzgün çalışırsa,beden sağlıklı olur.Devlette,iktidar,eğitim,sanayi,tarım,hayvancılık,inşeat işleri devletin çarkları gibidir.Koordineli çalışırsa devlette her şey sağlıklı yürür,refahı yakalar

Eğitimin Önemi

Peygamberimiz der ki,bir insan yedisinde ne ise,yetmişinde de odur. Ailenin verdiği eğitim yüksek derecededir.Okullar,hayata hazırlar,meslek kazandırır.

 Uzaktan Eğitim İle İlgili Kısa Bilgiler